İblisin son icadı: Mezhep savaşı
İslam alemi çok zor bir dönemden geçiyor. Zorluk, yaşanan mevcut sorunlardan ziyade, bu sorunlara çözüm üretecek akıl ve iradenin korkunç bir zaafa uğramış olmasından kaynaklanıyor. Ümmet sanki bir akıl tutulması yaşıyor; cinnete benzer bir hal galebe çalmış gözüküyor. Batı dünyası güçlenmek için var gücüyle birleşme yolunda mesai harcarken, ilim ve araştırma yolunda dev adımlarla ilerlerken, biz bütün enerjimizi parçalanma uğrunda, aramızdaki kutsi bağları zayıflatma yolunda tükettik; melekleri hayrette bırakıp iblisleri ve bilcümle şerirleri sevince boğan vahim bir tablo oluşturduk.
İslam ümmetinin en büyük düşmanının ‘dahili düşman` olduğunda neredeyse icma ve ittifak var diyebiliriz. Dahili düşman ise, Üstad Bediüzzaman`ın yaklaşık yüz yıl önce ifade ettiği gibi ‘cehalet` `fakirlik` ve ‘tefrika`dır. Tefrika, İslam dünyasının surlarında açılan çatlak ve gediktir. Harici düşman ancak buradan içeri girebilir. Bilerek veya bilmeyerek ümmeti koruyan surları din, mezhep, kabile ve ırk adına tahrip edenler, bugün acısını duyduğumuz yaraların oluşmasında birinci derecede rol oynadıklarının farkına ne zaman varacaklar acaba?
Bediüzzaman (ra) başta olmak üzere birçok İslam aliminin belirttiği gibi, bu zamanda en büyük dini ve İslami görev, Müslümanlar arasında ‘ittihadı` ve ‘uhuvveti` tesis etmek, bunu bozan şeylerden de kaçınmaktır. Bu ulvi vecibenin diğer bir adı ‘İttihad-ı İslam`dır. Namaz, abdest gibi ibadetleri ifsad eden şeyler olduğu gibi iman ve İslam`ın da müfsit ve bozanları vardır. Bunların başında cahiliyyenin eseri olan ‘tefrika` gelmektedir. Irkıyla, rengiyle, mezhep ve meşrebiyle diğer insanlara üstünlük taslamak, bu uğurda kavga edip kan akıtmak bir cahiliye eseridir ve tabir caizse imanın kanseridir.
Mezhep nihayette bir rey ve içtihattır. Hangi içtihadın doğru ve yanlış olduğunu en iyi bilen ise ancak Allah Teâla`dır. Şu kadar var ki, müçtehidin niyeti halis olunca her iki durumda da içtihadı için ilahi katta mükafata nail olur. Mezhep sahibi müçtehitlerimizin hiçbiri kendi içtihadını yegane doğru olarak görmediği gibi, içtihadında yanılabileceğini de net olarak ifade etmekten çekinmemiş, görüşlerinin amiyane şekilde taklit edilmesini de istememiştir. Ne yazık ki cehaletin galebe çaldığı dönemlerden günümüze kadar gelen mezhep taassubu birçok fitne ve zulmün de aracı olmuştur. Cahil kişiler din kardeşlerini boğazlayarak ‘cihad` ettiklerini zannetmişlerdir.
Ünlü alim, filozof ve mutasavvıf İmam-ı Gazali meşhur eseri İhya`da şöyle bir rivayete yer verir: Duyduğuma göre İblis şunu söylemiştir: ‘Ben Muhammed`in ümmetini günahlara teşvik ettim. Kimileri günah işledi. Fakat, bunlar tevbe istiğfar ettiler ve çabalarımı boşa çıkarıp ümidimi kırdılar. Bunu görünce ben yöntem değiştirdim ve bazı günahları onlara sevap ve ibadet şeklinde gösterdim. Artık onlar bu günahları işleyince ne pişman olur, ne de istiğfar ederler. Sevap ve ibadet olarak gösterdiğim günahların başında da rey ve mezhep taassubu yüzünden Müslümanlara düşmanlık ve husumet etmek gelmektedir. Evet mezhepler hak, mezheplere uymak da hak, fakat belli bir mezhep için taassup göstermek batıldır. Çünkü bu taassup, fitne, tefrika ve düşmanlık gibi şeytani maksatlara hizmet etmekten başka bir işe yaramaz.`
Bugün Irak, Suriye ve coğrafyamızın önemli bazı kesimlerinde mezhep fitnesi ateşi yakılıyor. ABD ve işbirlikçilerinin çıkarlarını koruma, işgalci Siyonist İsrail`i sevindirme dışında neye hizmet edecek bu mezhep savaşı acaba? ABD`nin Irak işgaline ses çıkarmayan ulemamız, gelişen son olaylar nedeniyle alelacele cihad fetvaları çıkardılar. Bize böyle ne oludu gerçekten, bu hallere nasıl düştük biz? İttifak ve muhabbetin kaynağı olan imanımızı nasıl zayıflattık, kardeşimizin kanını akıtma iznini hangi kitaptan çıkardık?
Bakın Hz. Mevlana(ra) düştüğümüz bu vahim durumu nasıl izah ediyor: Kendi öğrencilerinden bazıları Mevlana`ya, ‘ Şurada bir topluluk var, şarap içiyorlar ancak sarhoş olmuyorlar` dediklerinde, Hz. Pir : ‘Onlar belki şarap zannederek sirke içiyorlar ya da şarabı ağızlarına götürür gibi yaparak yakalarının arasından döküyorlar. Çünkü şarabın temel özelliği sarhoş etmektir; aksi vaki ise bu işte bir yanlışlık olmalı` diye cevap verir. Alınması gereken mesaj ya da kıssadan hisse: İslam ve iman, tabii olarak muhabbet ve ittifakı gerektirir. Gül hoş koku verir, bülbül de hoş ses. Şayet ittifak yerine tefrika, muhabbet yerine kin ve nefret doluysak, iman ve İslam iddiamızda ciddi bir sorun var demektir.