• DOLAR 34.593
  • EURO 36.282
  • ALTIN 3000.07
  • ...

İslam âlemi geride kanlı bir bayram bıraktı. Sair zamanlarda neredeyse olağan görülen çatışmaların bayramda da hız kesmeden devam etmesi, işin vahametini göstermesi açısından dikkat çekici oldu. Cahiliye dönemindeki müşrik Arapların bile “haram aylar” diye adlandırdıkları Zilkade, Zilhicce, Muharrem ve Recep aylarında savaşa ara verdiklerini, bu ayların kutsallığına olan saygılarını,  kılıçları kınlarına koyarak koruduklarını biliyoruz. Bugün ise biz Müslümanlar dört ay değil, dört günlük mübarek Kurban Bayramı süresince bile bir ateşkesi hayata geçiremiyoruz. Ateşkes şöyle dursun, Bayram süresince Suriye, Irak, Yemen ve diğer bazı yerlerde çıkan çatışma ve saldırılar her zamankinden daha şiddetli oldu. Suriye`de Halep Cezaevi etrafında meydana gelen şiddetli çatışmalarda onlarca kişi hayatını kaybetti. Irak ve Yemen`de meydana gelen patlamalar yine onlarca insanın hayatına mal oldu. Neşe ve mutluluğun paylaşıldığı anlar olan bayramlarda, gönüllerden akacak rahmet ve sevgi yerine namlulardan çıkan ateşler yüreklere tarifi imkânsız hüzünler yükledi.

Senelerdir devam eden şiddet ve savaş, hiç bir sorunu çözmedi. Bilakis mevcut sorunlara daha büyüklerini de ekleyerek işi içinden çıkılmaz hale dönüştürdü. Suriye`de artık ‘yeter` dedirtecek sınıra gelen ve bir türlü bitmek bilmeyen çatışmalar, tarafların takatini bitirme noktasına getirdiği gibi insaf ve izan sahibi herkesin de olup bitene karşı tahammül gücünü tüketmiş bulunmaktadır.

Silah ve top seslerinin kesildiği, akan kanın durduğu, sükûnet ve güvenliğin oluştuğu, öfkenin yerine aklın öne çıktığı bir bayrama ihtiyacımız var bizim. Böyle bir gün gerçek bayram olur bizim için ancak. Ve ancak böylesi bir ortamda kesilen kurbanların anlam ve değeri olur. Yoksa insan kanının kurban kanlarına karıştığı bir atmosferde kesilen kurbanların ‘kulluk` ve  ‘ibadet` olarak izahı nasıl mümkün olabilir?

Kim haklı, kim haksız, hangisi zalim, hangisi mazlum tartışmaları bir tarafa bırakılarak akan kanı durdurmanın bir yolu neden bulunamıyor? İlanihaye sürecek savaşların kime ne kazandıracağını düşünmüyoruz. Hele geçmiş tarihe bakıp hiç ibret almıyoruz. Endülüs`te olanları hiç duymamış, okumamış gibiyiz. Yaşadığımız topraklar üzerinde de yeni Endülüs hesaplarının yapıldığını idrak edemiyoruz. Daha dün denilecek yakın bir zamanda, Müslümanların parçalanmışlığını fırsat bilerek bölgenin kalbinde siyonist bir devlet kuran ümmet düşmanlarının bugün de aynı şeyi yapmak istediklerini görmemek nasıl bir körlüktür acaba? Çatışmaların, bölgenin hayrını istemeyen dış güçlere fayda sağlamaktan, Müslümanlar arasındaki ihtilaf ve düşmanlığı körüklemekten ve ümmetin zihnindeki ittihad-ı İslam idealini tamamen yıkmaktan başka bir iş görmediği gerçeğine daha ne zamana kadar arkamızı dönüp gözlerimizi kapayacağız?

Bölgemiz her geçen gün daha tehlikeli mecralara sürüklenecek gelişmelere sahne olmaktadır. Suriye`deki hâlihazır durum, çok daha kötüye gidişin işaretleriyle dolu. Baas rejimi, Rus-ABD anlaşması sonucunda aldığı rahat nefesle muhaliflere ateş yağdırmaya devam ediyor.  Muhalefet ise paramparça bir görüntü arz ediyor. Irak`ta siyasi istikrarsızlık devam ederken her gün patlayan bombalar ülkeyi tam bir cehenneme çevirmiş bulunuyor. Mısır`da meşruiyeti rafa kaldıran askeri cunta, ülkeyi eski diktatör Mübarek döneminden daha kötü hale getirmiş durumda. Suriye olayları başladığından beri rejime karşı savaşan her türlü muhalefete tam destek veren Türkiye, şimdi muhaliflere top yağdırıyor.

Bütün bu siyasi ve askeri yanlışların en büyük ceremesini ise sivil halk çekiyor. Milyonlarca mülteci gayr-ı insani ortamlarda yaşam mücadelesi veriyor. Gencecik kızlar şehvet tüccarlarının eline düşüyor.

İnsanım diyen insanın uykusunu kaçıran, gözlerinden yaşlar akıtan bu hazin tablolar eşliğinde bir bayram daha geçirdik. Allah, bu ümmete böyle bir bayram daha yaşatmasın inşallah.