• DOLAR 34.656
  • EURO 36.369
  • ALTIN 2928.271
  • ...

En büyük sermayemiz olan hayatımızın nasıl ziyan edildiğini anlatan ibretli bir temsili hikayeyi siz değerli okurlarıma arz edeceğim. Asır suresinde “İnsan mutlaka ziyandadır” hakikatinin temsili anlatımıdır bu.

“Balıkçı adam avladığı balıklardan birinin karnında gördüğü bir cevheri, mücevherciler çarşısına götürdü. Mücevherci, cevhere bakıp şaşırdı ve adama “Bu kıymetli mücevheri alabilecek kadar param yok. Bunu çarşının en zengini olan filan mücevherciye götür, belki o satın alabilir.” dedi.

Adam denilen adrese gitti ve mücevheri çıkarıp gösterince, bu en zengin alıcı da şaşırdı ve ona, “Sen bunu şehrin yönetici valisine götür. Bunu ancak o satın alabilir, zira o çok zengin ve büyük hazinelere maliktir.” dedi.

Adam bunun üzerine valiye gitti, izin alıp huzuruna vardı ve elindeki mücevheri gösterip bunu satmak istediğini bildirdi. Vali de mücevherin paha biçilmez olduğunu ifade ettikten sonra adama şöyle dedi: “Benim hazinelerimin olduğu yere gir ve orada altı saat kal. Bu süre içerisinde istediğin kadar altın, para ve kıymetli şeylerden ne alırsan senin olsun. Ancak altı saat dolunca hemen oradan çıkarılacaksın bunu da unutma.” dedi.

   Adam, bana iki saat bile yeter deyip hazinelerin içine daldı. Şöyle bir bakınca hazinelerin üç kısımdan oluştuğunu gördü: İlk kısım kıymetli altın, para ve değerli şeylerin bulunduğu kısım. İkinci kısım dinlenme ve istirahat etmek için çok harika koltuklar vs. Üçüncü kısım ise her türlü yiyeceğin bulunduğu kısım.

Adamın gözü gördüğü bu harika yiyeceklere takılınca, önce karnımı doyurup da güçlensem fena olmaz. Bu şekilde daha çok altın alıp götürürüm diye düşündü ve tıka basa her türden karıştırıp yemeye başladı. Öyle bir yedi ki, üzerine rehavet ve ağırlık çöktü. Bu defa şöyle düşündü. Şu harika istirahat yerinde, bu güzel kuş tüyü koltuk ve döşeklerin üzerinde biraz istirahat edip sonra kalkıp hazinedeki kıymetli malları çuvallara doldurup çıkarırım deyip uzandı.

Yediği o hesapsız şeyler onu çok derin bir uykuya daldırdı ve altı saat tamamlandığı halde uyanamadı. Hazine görevlileri saatin dolduğunu görünce “dışarı çık” zilini çaldılar. Zilin yüksek sesiyle uyanabilen adamın kollarından tutup onu dışarıya doğru sürüklediler. Adam “Aman yaman, etmeyin; ben daha bir şey almadım.” dediyse de görevliler hiç dinlemeden onu dışarı atıp kapıyı kapattılar”.

Şimdi bu kıssanın verdiği önemli mesaj ve ibretlere gelelim:

  O paha biçilmez cevher insanın hayatıdır. Hayat kadar değerli bir şey olamaz ve onun değeri hiçbir maddi meta ile ölçülemez. Gelin görün ki biz insanlar bu derece kıymetli olanın elimizde olduğundan bile bihaber yaşar gideriz.

  O hazine ise, bu dünya ve bizlere sunulmuş imkanlardır.

  Hazinedeki altın, gümüş ve kıymetli şeyler ise insanın yaptığı iyi davranışları, dua ve ibadetleridir.

  O oturup uzanmak ve eğlenmek için olan yer ise bizim gafletimizdir.

  O türlü türlü lezzetli yemekler ise insanın şehvet ve arzularıdır. Sana verilen müddet bitmeden kendine iyi ameller edin, Şu gök kubbede hoş bir sada bırak da öyle git. Şairin dediği gibi “Âvâzeyi bu âleme Davud gibi sal / Bâkî kalan bu kubbede bir hoş sadâ imiş"

Yazımızı ilgili Kur’an ayetiyle noktalayalım: “Nihayet onlardan birine ölüm gelip çatınca, “Rabbim! Beni geri gönder de geride bıraktığım dünyada iyi işler yapayım” der. Hayır! Onun söylediği bu söz boş laftan ibarettir”. (Mü’minun, 90-100)