• DOLAR 34.33
  • EURO 36.338
  • ALTIN 2837.112
  • ...

Zor geçen bir doğum sonrası uyuyan anne gözlerini açar açmaz, aylardır beklediği çocuğunu görmek istediğini hemşireye iletti. Hemşire, annesinin yanına çocuğu bıraktıktan sonra çıkıp gitti. Anne uzandığı yerden kalkıp çocuğunu görmek için davrandı; çocuğu kucağına aldı ve yüzündeki örtüyü kaldırınca gördüğü manzara onu dehşete düşürdü. O da ne, kulaksız bir bebek!

   Ancak anne gördüğü dehşet görüntüsüne rağmen çocuğunun yüzüne gülümsedi ve ellerini açıp Allah’a duada bulundu. Çocuğunu bağrına basıp onu öptü ve kulağına “Nasıl olursan ol, sen benim oğlumsun” diye fısıldadı.

   Günler geçtikçe anne oğlunun bu durumundan dolayı çok zorluklarla karşılaştı. Dost, akraba ve komşularının, çocuğun bu durumu hakkında söyledikleri haliyle onu çok üzdü. Bütün bunlara rağmen anne, çocuğunun yüzüne hep gülümsedi. Çocuk yürümeye başlayıp arkadaşlarıyla oynamaya başlayınca bu sorun annenin canını daha da sıkmaya başladı.

Bir gün arkadaşlarıyla oynarken onunla canavar diye alay edilince, ağlayarak gelip annesine sarılması ve konuyu ona aktarmasını hiç unutamadı. Her defasında onu çok sevdiğini söyledi ama çevrenin onun bu özürlü haline yanlış tepkisi moralini bozmaya devam etti.

Çocuk, bu ruh haline rağmen başladığı okulda beklenmedik bir başarı sağladı. İlk ve Orta öğrenimini çok başarılı bir şekilde bitirdi ve önemli bir bölüm sayılan “Siyaset Ve İnsan İlişkileri” akademisine girmeyi başardı.

   Babası bir gün ünlü cerrahlardan birine gitti ve çocuğunun bu özürlü haline bir çare olup olmadığını sordu. Başarılı olmasına rağmen çevresinin bu duruma karşı gösterdiği olumsuz tepkinin çocuğa ve kendilerine verdiği rahatsızlığı dile getirdi. Doktor ona, organ nakli yapmanın mümkün olduğunu ancak bir organ bağışlayan kişiyi bulmaları gerektiğini söyledi. Baba, organ bağışçısının bulunması halinde ameliyat yapılmasına onay verdikten sonra eve döndü ve durumu annesine de aktardı. Beklemekten başka bir çaremiz kalmadı dedi.

    Bir iki hafta sonra doktor çocuğun babasını aradı ve organ bağışlayan birinin bulunduğunu, ameliyatı gerçekleştirebileceklerini iletti. Baba bu duruma çok sevindi ve hemen doktorun yanına geldi. Konu hakkında gereken bilgiyi aldı ve organını bağışlayan her kimse ona büyük bir hediye alıp teşekkür etmek istediğini söyleyince doktor, bağışlayan kimsenin adının saklı kalmasını istediğini dolayısıyla bunu açıklayamayacağını söyledi.

   Nakil ameliyatı gerçekleşti ve o canavar denilen genç, yakışıklı bir delikanlıya dönüştü. Bu olay gencin eğitimdeki başarısına çok daha fazla katkı sağladı tabi. Öyle ki, yabancı devletlerden birinde ülkesinin elçilik görevine getirildi. 

   Ama o, organ nakli ameliyatının gerçekleşmesinden bu yana hep o organlarını kendisine bağışlayan kişiyi merak etti ve onu sorup durdu. Kimdi bu kimliğini saklayan organ bağışçısı acaba? Bir gün onu görebilecek miydi? Ölü müydü, sağ mıydı? Ölmüş biri ise yakınları kimdi peki? Cevabını bulamadığı bu sorular her an onun kafasında dolaşıp durdu ve onun peşini bırakmadı.

   Kafasını kurcalayan bu soruları defalarca anne ve babasına sormuş ama buna bir cevap alamamıştı. Bağışlayanın kim olduğunu bilirse ona neler neler yapacağını hep söyleyip duruyordu. Çünkü bu olayın hayatının seyrini değiştirdiğini ve başarısını taçlandırdığının farkındaydı.

Bir gün yine bu konu üzerinde konuşurlarken babası ona gülümseyerek şöyle dedi: “Şayet organını bağışlayanın kim olduğunu anlasak dahi onun hakkını ödeyemeyiz” dedi.

  Genç adam, yabancı bir devletten ülkesine dönüş yaptığı seferlerin birinden sonra anne babasını ziyarete gitti. Onlara birçok hediyeler almıştı. Bu arada annesine aldığı hediyeler arasında bir çift altın küpe de bulunuyordu. Annesi bu küpeleri görünce çok şaşırdı ve heyecanlandı. Küpeler de çok güzeldi yani. Anne bu hediyeyi kabul edemeyeceğini, onu genç olan hanımına vermesinin daha uygun olacağını ısrarla söyledi. Ancak çocuğun ısrarı annesininkini bastırdı ve çocuk küpeleri alıp kendi elleriyle annesinin kulağına takmak için davrandı. Annesinin başındaki örtüyü kaldırdığında çarpılmışa döndü. Çünkü annesinin kulakları yoktu. O an kendisine organlarını bağışlayan kişinin annesi olduğunu anladı ve hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı. Anne, ağlayan çocuğunun başını okşadı, öptü ve “Üzülme evladım. Kulaklarımın yokluğu güzelliğimden bir şey eksiltmedi ve tek bir gün bile onları kaybettiğimi düşünmedim. Ve Allah’a yemin ederim ki sen sadece ayakların üzerinde yürümüyorsun. Her nereye gitsen ayak seslerini kalbimde duyuyorum senin.  Allah’ın şu ayette buyurduğunu hatırlayıp bana ayette geçtiği gibi dua edersen yeter.

“Onları esirgeyerek alçakgönüllülükle üzerlerine kanat ger ve: «Rabbim! Küçüklüğümde onlar beni nasıl yetiştirmişlerse, şimdi de sen onlara (öyle) rahmet et!»     (İsra, 24)

Evet “Ana gibi yâr, Kudüs gibi diyar olmaz”. Rabbim o mazlum annelerimize de sabırlar ihsan etsin inşaalllah.

Not: Bu kıssa Arapçadan yaptığım bir çevirimdir.