• DOLAR 34.55
  • EURO 36.274
  • ALTIN 2960.66
  • ...

AKP Hükümetinin iç politika karnesi genel anlamda iyi diyebiliriz, ancak aynı şeyi dış politikası hakkında söylemek çok zor. “Komşularla sıfır sorun” politikası hazin bir şekilde sona erdi ve Suriye ile savaşın eşiğine gelindi. Gelinen nokta, hükümetin Suriye konusunda yanlış yaptığını net bir şekilde ortaya koyuyor. Baas rejimi ile kurulan ve hızla ilerleyen iyi komşuluk ilişkileri Arap Baharı süreciyle Suriye`de meydana gelen olaylar sebebiyle aniden koptu ve bozuldu. Suriye ile girilen bu olumsuz süreç diğer komşu ülkelerle olan ilişkilere de yansıdı. Rusya ve İran ile sıcak ve samimi seyreden münasebetler eskisi gibi değil. Irak merkezi hükümetiyle olan ilişkiler de Suriye ile benzer bir sürece girmiş vaziyette. Türkiye`nin komşularıyla kötüleşen ilişkileri son yıllarda bölgede ve dünyada yakaladığı vizyonunu da olumsuz bir şekilde etkiledi.  Peki neden böyle oldu? Bunun yegane sorumlusu Baas rejiminin hunharlık ve barbarlığı mı? Yoksa işin içinde görünmeyen veya görülmek istenmeyen başka hakikatler de var mı?

Kanaatimce bu sorulara, içeriden ve dışarıdan bakıldığında bir çok şey söylenebilir. Biz bunlardan önemli olarak gördüğümüz iki noktaya değinmek istiyoruz.

Birincisi: Hükümetin içeride sağladığı başarılarının verdiği aşırı güven hissi ile dış politika meselelerine yaklaşımı. Atalarımız buraları yüzyıllar boyu yönettiğine göre biz de onların misyonunu üstlenelim anlayışı kabul gördü. Ve tabii ki, bölgesel ve küresel dengeler iyi hesap edilmeyince Suriye konusunda bariz hatalara düşüldü. Başbakan aşırı dozda Suriye`nin iç işlerine karışmak anlamı taşıyan sözler sarf etti. Esed ile şahsi bir düşmanlık ve nefrete yol açacak sert ve küçük düşürücü ifadeler kullandı. Muhaliflere her tür destek ve yardım sağlandı. Başbakan Erdoğan bu olumsuz üslup ve yaklaşım tarzını içerideki muhalefet için de zaman zaman kullanıyor. Genelde insan psikolojisi, özelde ise Arap insanının ruh yapısını yeterince tahlil edememe yanlışının işlendiğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Bu konuda Başbakanın danışmanlarına çok iş düştüğünü de ifade etmek gerek. Şahsen, Erdoğan`ın bu konuda Dışişleri Bakanı Davutoğlu`nun nisbeten olumlu ve yumuşak yaklaşımını da gölgede bıraktığı kanaatindeyim.  Esed`in veya herhangi başka bir insanın yanlış yapması kimseye o şahsın yanlışını ganimete çevirme hakkı vermez. Bu siyaseten olumlu görülse dahi ahlaki ve insani açıdan kabul edilemez bir durumdur. Erdoğan ve Türk dış siyasetinin Baas rejimi liderini küçümseyen tavrı ile aceleciliği işlerin bu noktaya varmasında önemli bir etkiye sahip olmuştur. “Neo Osmanlıcılar” ithamını doğrular mahiyetteki bu tavırların Erdoğan`ın Arap halkları nezdindeki prestijini de hayli zayıflattığını söyleyebiliriz. Başbakan Erdoğan, her şeye rağmen iki ülke ilişkilerini bu noktaya getirmeyebilirdi. Suriye`nin bölgedeki konumunu ve Baas rejimini Libya ve Tunus örnekleri ile karıştırmak konusundaki yanlışlardan sadece bu hükümet sorumludur. Daha önce Özal da “bir koyup beş alacağız” rüyası görmüştü. Sonucun ne olduğunu gördük. Irak harabeye çevrildi. Yüz binlerce masum Müslüman katledildi. Ve gelinen noktada Irak parçalanma ve kör bir mezhep savaşı alanına dönme tehlikesine maruz bırakılmış durumda.

İkinci önemli nokta: Bu hükümet  başta Amerika, Nato ve Batılı devletlerin Suriye`ye muhtemel bir askeri müdahalesine umut bağlayarak Suriye yönetimi ile köprüleri çabucak yıktı. Ama evdeki hesap çarşıdakine uymadı. Şayet Erdoğan muhaliflere askeri destek sağlamamış olsaydı bugün sorunun çözümünde ve akan kanı durdurma konusunda etkin bir konumda olacaktı. Ne yazık ki bu fırsatlar yitirildi. Türkiye, Nato ve Amerika`yı Suriye`ye müdahale için kışkırtan riskli bir misyona kendini hapsetti. Oysa Nato ve ABD`nin kendi menfaatleri dışında bir iş yapmadıkları bilinen bir gerçek.

 Türkiye, Nato ve onun patronu ABD`ye bağımlı kaldığı sürece bağımsız ve etkin bir dış siyaset ortaya koyamaz. Artık bu hakikatin görülmesi ve gereğinin yapılması zamanının geldiğini düşünüyoruz. Halkının  % 98`i Müslüman olan bir ülke olan Türkiye`nin bir haçlı ittifakı olan Nato`da bulunma sebebi ne? Nato`nun şimdiye kadar Türkiye`ye zarar ve külfetten başka ne faydası dokundu?

 Obama`nın bile askeri müdahaleden çekindiği Suriye konusunda Erdoğan`ın ABD idaresini müdahaleye ikna etme çabasının da hüsran ile neticelendiğini gördük. Erdoğan`ın Washington ziyaretinde Obama, Erdoğan`ı muhalefete yardım etmemesi konusunda da uyarmıştır muhakkak. Çünkü Amerika, Suriye`deki İslami Cephe`nin kazanımlarından hayli endişeli.

Evet, Esed gitmeli, ama Amerika ve Batılı güçlerin müdahalesiyle değil. Bu müdahalelerin Afganistan ve Irak`ı ne hallere soktuğu ortada iken AKP Hükümeti ve Başbakanın bunda ısrar etme mantığını anlayan var mı? Pakistan olma rolüne talip bir Erdoğan, gerçekten anlaşılır değildir.