Divan-ı Kebir’den
“Divan-ı Kebir” Hz. Pir’in (ra) kaside, gazel, rubai ve diğer şiirlerini içine almaktadır. Bütün bu şiirlerde Hz. Pir’in engin coşkusu, his dünyası en ince ayrıntılarına kadar yansımakta, onun aşk ve cezbesinin enginliği görülmektedir. Divan-ı Kebir’deki ifadelerde bazen ızdırapla yanan bir gönlün feryatları, bazen de coşkun, heyecanlı, aşkla cezbeye tutulmuş bir kalbin terennümleriyle karşılaşırız. İşte o beyitlerden bazılarını siz kıymetli okuyucularımızla da paylaşmak istedim:
“Allah'ım! Bizi, bedenimize ait isteklerden, şehvet ve hiddetten kurtar!
Ey zavallı; bu dünyayı, bu yıkık yeri ancak baykuşlar yurt edinir! Sen, ötelerden geldiğin halde, nasıl oluyor da bu yıkık yerde oturuyorsun?
Aşk; her an göklere uçmaktır, yüzlerce perdeyi yırtmaktır!
Biz, orucumuzu gök sofrası ile açarız!
Ne olurdu, şu ağzımdaki dilim konuşmasaydı da gönlüm konuşsaydı!
Ey can Musa’sı; sen, çoban olmuşsun! Sürüyü bırak, Tur Dağı'na çık!
Gecenin karanlığı, benim karanlıklarımın ışığıdır!”
“Kendini görmediğin halde ne zamana kadar başkalarının peşinde koşacaksın?
Âlem, var gibi görünen bir yokluktur.
Aşkın gönülde açtığı yaralar gönle şifadır.
Ey bülbül; ey binlerce aşk masalı okuyan âşık! Bize baharın güzelliğinden bahset!
Herkes âşık olamaz, âşık olan kişiye dert gerek.
Aşk kasabı ol, kibrin ve hiddetin kanını dök!
Ey balçığa bulanmış, kirlenmiş insan, şu tozdan, topraktan yıkan, temizlen!
Şu kirli dünyadan göklere doğru yüksel, ruhun şad olsun, ötelerde manevî yürüyüş yap!
Göklere çıkan gizli merdivenden cimriler, kötü kişiler yararlanamaz.
Söz herkese kolay görünür ama binlerce kişi arasında onu anlayan bir kişi bile çıkmaz.
0 sana, senden daha yakındır. Ne için onu dışarıda arıyorsun?
Seni dertlerle, belalarla imtihan edişim, seni sevmediğimden ötürü değildir; senin olgunlaşman içindir.
Ruhanî doğuşlarda ana rahmi olur mu?
Aşk baharı geldi, can bahçesine gel de seyret!
Ben, bu yeryüzüne mensup değilim; göklerin tohumuyum.
Sen henüz bir çocuk gibisin, bu âlem de beşiğe benzer.
Sayı ile verilen nefesi boş sözlerle tüketme!
Oraya gönülden başka bir şey götürme!
Mest ol da kendi kendinden kaç!
Yazıklar olsun sana! Özü bırakmışsın, kabuğa yönelmişsin.”
“Ey insan! İçinde yaşadığın toprak yurdunda göklere doğru uç!
Şu yıkık gönül köyünü Bağdat şehriyle bile değişme!
Hakk'ın lütfuyla gül bahçesinde dikenle gül arkadaş olmuşlardır.
Şehvet çamurlarına bulanmış kanatlarını yıka, temizlen, uçmaya hazırlan!
Dünyada haset gibi insanın hem kendisine, hem de başkalarına zararı dokunan bir şey yoktur.
Kendinde bulunan defineden haberi olmayan ağırcanlı olur, tembelleşir.
Gök kapıları geceleyin açılır.
Hak yolunun ihtiyarları elbette gençleşir.”
“Ey baş! Neye, kime secde ettiğini bil!
Kötülük yapınca afetlerden kork, çünkü tabiatta hiçbir şey cezasız kalmaz.
Sen büyük bir âlemsin.
Kendini ucuza satma, senin değerin pek ağırdır.”