Secdeye kapan ve Allah’a yakınlaş
Sözlükte “eğilmek, boyun eğmek, tevazu ile alnı yere koymak” anlamındaki sücûd masdarından gelen secde fıkıh terimi olarak namazda alın, burun, el ayaları, dizler ve ayak parmakları zemine değecek şekilde yere kapanmayı ifade eder. Secdeyle aynı kökten türeyen ve “secde edilen yer” anlamına gelen mescid Allah’a ibadet edilen yer demektir. Mescid Müslümanların ibadethaneleri için kullanılırsa da İslami görüş açısından bütün bir yeryüzü mescittir.
Secde kökünden diğer bir kelime ise SACİD’tir. Sacit kulun secde halini ifade eder. Bu isimle müsemma kardeşimizin secde halindeyken karanlığın köleleri tarafından iki gün önce menfur bir saldırıyla şehadete erişi mübarek olsun.
Secde hali kulun Rabbine en yakın olduğu makamdır. Rabbimiz SACİD kardeşimizi çok sevdi ki kendisine en yakın olunan makamda onu alıkoydu, yanına aldı.
Kardeşimizin şehadeti kutlu olsun, bizleri de o mübarek şehitlerin izinden yürüyenlerden eylesin inşallah.
Evet kulun Rabbine en yakın olduğu o yüce makamın bir temsil ile anlatımını Hz. Pir’e(ra) bırakalım:
‘Bir dere kıyısında yüksek bir duvar vardı; duvarın üstüne de bir dertli susamış çıkmıştı. Suya ulaşmasına o duvar engel oluyordu. Susuz adam su için balık gibi kıvranıp duruyordu. Ansızın suya, bir kerpiç parçası attı; suyun sesi bir söz gibi geldi kulağına. Hem de tatlı mı tatlı bir sevgilinin sesi gibi… Suyun o sesi şarap gibi sarhoş etti adamı. O mihnetlere uğramış adam, suyun tertemiz sesini duymak için oradan, suya kerpiç atmıştı. Sudan da ses geliyordu: A adam diyordu su; bana kerpiç atmaktan, beni taşlamaktan ne fayda var sana?
Susuz adam dedi ki: A su, iki faydam var; bu taş atmaktan hiç el çekmeyeceğim. Birinci fayda, suyun sesini duymam; o ses susuzlara rebap sesidir sanki. Suyun sesi İsrafil’in sesine döndü; ölü, bu sesten hayat elde etti, diriye döndü. Yahut ilkbahar günlerindeki gök gürültüsüne benziyor… Bağ-bahçe o ses yüzünden bunca güzellik elde eder. Yahut zekat verilişi zamanında yoksula çağırma sesi sanki. Yahut da mahpusa kurtuluşu müjdeleyen ses. Rahman’ın Yemen’den Muhammed’e erişen ağızsız soluğuna benziyor. Yahut şeriat sahibi Ahmed’in asiye şefaat çağında erişen soluğuna benziyor. Yahut da güzel Yusuf’un, zayıf Yakub’un canına vuran kokusu gibi.
Öbür faydası da şu: Her kerpici koparıp attıkça arı-duru suya biraz daha yaklaşıyorum. Kerpici her koparışımda yüksek duvar, kerpicin azalması yüzünden biraz daha alçalıyor. Duvarın alçalması bir yakınlık; onun ortadan kalkması ise kavuşmak, buluşmak olacaktır.
İşte secde etmek de ‘Secde et de yaklaş’ ayetinde olduğu gibi duvardan kerpiç koparmaya benzer, yaklaşmaya sebep olur. Suyun sesine daha fazla aşık olan, duvardan daha büyük taş koparır, atar…
Secde ve rükû, varlık tokmağını, Allah kapısına vurmaktır. Çok vur, mutlaka açılır kapı.
(Mesnevi c 2/ s 194)