• DOLAR 34.508
  • EURO 36.417
  • ALTIN 2874.83
  • ...

Tarihte nadir yaşanmış büyük felaketlerden birini yaşadık. İnsanın yaşadığı bu tür afet ve belaları hemen unutmaması ve gerekli ders ve ibretleri çıkarıp bunu gelecek kuşaklara da aktarması gerekir. Unutmak elbette kötü bir şey değil, iyi bir duygudur. Zira insanlar gördükleri her şeyi unutmasaydılar hayat çok zorlaşırdı. Ancak bazı şeyleri kaydetmek ve hiç unutmamak lazım. Hatta mümkün olsa belki bu faciayı yaşamayan insanları bu bölgeye getirip olup biteni bizzat kendi gözleriyle görmelerini sağlamak bence yararlı olurdu. Japonlar ilk öğrenime başlayan öğrencilerini ülkelerinin tarihteki en büyük felaketi unutmamaları için atom bombasıyla yerle bir olan Hiroşima ve Nagazaki’ye götürüp gezdiriyorlarmış.

  Eski köy hayatında büyüklerimizin sırası gelince söylediği şöyle bir söz vardı. Orijinali Kürtçe olan sözü mealen ifade etmeye çalışayım: “Eşek dahi bir kez düştüğü yerde ikinci kez düşmez” Şahsen bu sözün doğruluğunu defalarca yaşayarak gördüm, bizzat tanık oldum. Hayvancağız bir kez düştüğü yerin yakınına varır varmaz yürüyüşünü yavaşlatır, kulaklarını diker; ya geri geri gider ya da yolunu değiştirir. Bazen bu işin farkında olmayan binici, hayvancağızın huysuzluk ettiğini sanır.

   Evet insanoğlu eşrefi mahlukat kılınmış olmasına rağmen bazen esfeli safiline yuvarlanır ve hayvandan da geri kalan, daha aşağı bir duruma düşer. Bugün insanoğlunun kendisine ve çevresine yaptığı kötülüğü başka hiçbir canlı yapmıyor. Zaten bu tür büyük felaketlerin sebebi, insanoğlunun çevreyi hesapsızca ve bencilce sahiplenmesi, onu sadece kendi egosu için kullanmaya çalışmasından başka nedir. Kısacası kıyamet dediğimiz olay da insanın bu hesapsız kitapsız tasarrufları yüzünden kopacaktır.

  Şu günlerde gelişen olaylara bakınca insan hakikaten üzülüyor. Ülkenin on ilinde meydana gelen yıkıcı depremin yaraları henüz sarılmamışken siyaset ve seçim olayının gündemin birinci sırasına yerleşmesi üzücü olduğu kadar düşündürücüdür de. Geri kalmış ülkeler her şeyden daha çok politika konuşurmuş. Kahvehanede zaman tüketenden tutun camiye namaz kılmaya gelenlere kadar çoğu kimsenin gündeminde yapılacak seçimler var. Kim aday olacak, kim kazanacak gibi konuşmalar gündemin birinci sırasında yerini aldı. Yani koyun can derdindeyken kasap et derdine düşmüş.

   Şu hususa da dikkat etmek lazım bence. Musibete uğrayan kişilerin sadece maddi ihtiyaçlarının olmadığı, manevi ihtiyaçlarının da olduğunu asla unutmamak gerekir. Hatta afetzedelere yapılacak manevi, psikolojik destek çok daha önemlidir. Bunu da geçen hafta yaşayarak gördüm.

Geçen hafta gönüllü birkaç din görevlisi olarak Adıyaman’da enkaz altında vefat edenlerin defnedildiği mezarlığa gittik. Mezarlık çok kalabalıktı. Kimi Kur’an okuyor, kimi ağlıyor kimi de ölen yakınlarının kabrini düzeltmeye çalışıyordu. Selam verip mevtaları için Kur’an okumak istediğimizi söyleyince insanların yüzünde bir sükunetin oluştuğunu gördük. Kur’an tilavetinden sonra bir iki sözlü nasihat ise daha da rahatlamalarını sağlıyordu. İki gün süren bu programda musibetzedeler için manevi desteğin ne kadar önemli olduğunu yaşayarak öğrendim.

Madem gidenleri kurtaramadık hiç olmazsa kalanların sağlıklarını korumaya çalışalım.

Birkaç psikolojik danışman yollamak çözüm değil.. Üstelik orada yaşamadığı halde neredeyse tüm sülalesini kaybetmiş insanlar da var..

Toplumun yarıdan çoğunun birebir profesyonel psikolojik, manevi desteğe ihtiyacı var..

Ama en çok da bu dramı birebir yaşamış, o korkuları bizzat yaşamış ve o kokuları birebir teneffüs etmiş olanların..

Acilen bir şeyler yapılmalı.. Çünkü bu doğal afetten öte psikolojik bir yıkım..