Benim güzel memleketim!
Memleketim çok şirin ve tatlıdır, ancak burada yaşamak çok zor ve bir o kadar zahmetlidir. İnsanlar bu güzel, hoş memleketi terk edip yabancı diyarlara göçmeyi büyük bir şans ve nimet sayıyorlar. Başka ülkelerde ikinci sınıf kişiler olarak yaşamayı kendi atalarının memleketinde yaşamaya tercih ediyorlar. Ne gariptir ve bahtsızdır benim memleketim ve insanları.
Memleketimde işini bilene her şey kolay ve hazır. Köşe dönmece oyunları bilirsen, zengin de sensin, muteber insan da sen. Paran varsa önünde açılmayacak kapı olmaz. Torpil, rüşvet, adam kayırma, ırkçılık, bölgecilik ve daha birçok illetin adı değişmiştir. Hak ile batıl, doğru ile yanlış, çirkin ile güzel yer değiştirmiştir.
Memleketimde ayaklar baş, başlar ayaktır. Kısa yoldan, emek harcamadan zengin olmak bazıları için bir haktır. Kurulu köhne düzene itiraz etmenin cezası hapis ve dayaktır. Hakkı, hakikati dillendirmek, sömürü, sahtekarlık ve dolandırıcılığı eleştirmek yasaktır. Kısacası işleyen sistem güçlünün düzenidir ve insani olmaktan çok uzaktır.
Memleketimde kötülükler her gün çoğalır, dallanıp budaklanır. İyilikler ise zayıflar, küçülür ve saklanır. Suç işleme oranları her gün giderek tırmanır, çünkü suç işlemeyi doğuran sebepler koruma altındadır. Hafif suçlar takibe tabidir, ancak büyük suç işleyenler koruma altındadırlar. Veya şairin dediği gibi “köpekler salınmış, taşlar bağlıdır”.
Memleketimin her yeri okullarla doludur ama okuyan, araştıran çok azdır. Öğrenciler üniversitelere sınavla alınır. Bu arada kimi defa sorular çalınır. Çalmak ayıp değil zaten. Piyasada yüzlerce holding, banka ve şirket, emekçinin hakkını yasal yollardan çalıyorsa soruların çalınmasını da o kadar abartmamak lazım belki.
Memleketimin çarşı pazarı ürünlerle doludur. Ama bu ürünleri üreten değil, aracısı, komisyoncusu kazanır. Pazara sunulan tüketim maddelerinin insan sağlığı açısından ne tehlikeler taşıdıklarına kimse dönüp bakmaz, araştırıp sormaz. Her köşede boy gösteren hastanelerin tıklım tıklım hastalarla dolu olmasının sebebinin bu sağlıksız gıda maddeleri olduğu bilinse de tezgah işlemeye devam eder. İnsan sağlığı çok değersiz, insan kanı çok ucuzdur.
Memleketimde içki, sigara ve uyuşturucu kullanan çok insan var. Bu sarhoş edici maddelerin bazısını da devlet üretir ve satar. Ama bunların yan sanayilerini piyasaya sürmek ve satmak yasaktır. Bu milletin sarhoşunun da sofusunun da ihtiyacını ancak güçlü olanlar belirler ve karşılar.
Memleketimde insanlar, doğal hayatın, temiz havanın bulunduğu cennet gibi kırsal mekanları terk eder, sanayileşme ucubesinin var ettiği yarı açık cezaevi misali şehirlere göç ederler. Bağ bahçesini satıp satın aldıkları kutucuk misali evler bir gün ansızın gelen bir depremle başlarına yıkılır ve diri diri altında can verirler.
Bütün bu olup bitenlerin ilk sorumlusu ve suçlusu ilâhi kaderdir zaten! İkinci sırada ise malzemeden çalan müteahhit gelir. Şayet bunlar da tatmin edici gelmediyse, depremi dış güçler yaptı der işin içinden çıkarız. Oysa yer sarsıntısı ilahi bir kanundur. Yerin üstündeki olaylardan korunmak için evler yapıyoruz ancak bu yapıların yerin altındaki hareketlenmeler karşısında dayanıklı olup olmadığını hesap etmiyoruz, tedbirini almıyoruz. Deprem bir okul kadar bize almamız gereken dersler veriyor. Deprem her defasında şunu diyor bizlere:
“Ben ilâhi bir yasayım. Tabiat kitabından okuyup anlamanız gereken önemli bir sayfayım”.
Elbette bu büyük felakette kaybettiklerimize dua edip rahmet dileyelim. Yakınlarına sabır tavsiye edelim. Yalnız bırakmadan onların hep yanında olalım ama artık bu depremi de anlayalım ve ona göre işlerimizi yapalım ki aynı sebeplerden dolayı aynı acıları bir daha yaşamayalım.