• DOLAR 34.566
  • EURO 36.636
  • ALTIN 2926.945
  • ...

Akıl, insana verilmiş en kıymetli yetenektir; insanı diğer varlıklardan farklı ve üstün kılan yegane özelliktir. Eski düşünürler, insandaki bu özelliğe binaen Aristo’nun ‘İnsan düşünen canlıdır’ şeklindeki tarifini esas alarak insan ile diğer canlılar arasındaki farkın “akletmek, düşünmek” olduğunu belirtmişlerdir.  Kur’an ayetleri, akla ve onun işlevine çok sık vurgu yapar. İman konusunda aklı çalıştırmanın önemine işaret eden pek çok ayet vardır. Kur’an, evren ve içindekilerin birer “ayet” (mesaj) olduğunu ve varlığın bu ayetlerini okumak için akletmek gerektiğini ifade eder. Yazılı bir metni okumak ve anlamak için o metnin alfabesini ve dilini bilmek ne ise, kainatın Allah’tan insana taşıdığı mesajları kavrayabilmek için de akıl   odur.

   Sorun aklın önemli olup olmadığında değil; asıl sorun, aklın tek başına hakikatin hepsini görebilme gücüne sahip olup olmadığındadır. İslam, aklın tek başına hakikatin bütün taraflarını anlayabilecek güçte olmadığını kabul eder. Şayet akıl böyle bir güce sahip olsaydı vahyin ve peygamberlerin gönderilmesine ne gerek vardı? Peygamberler vahiy ile gönderildi iseler, demek ki ortada aklın sınırlarını aşan bir durum vardır. Akıl, gözlemlenebilen maddi alemin yapısını çözmede, maddenin birbiriyle olan ilişkisini bulup ortaya çıkarmada etkindir. Buna kimsenin bir itirazı olamaz. Ancak bu maddi âlemin ve yaratıcısının maksadını, meramını anlamada akıl yeterli bir kılavuz değildir. Thomas’ın bir benzetmesiyle: “Bilim iman tapınağının giriş holüdür; ancak bu girişi aydınlatabilir. Tapınağın asıl içini aydınlatan da vahyin doğrularıdır.”

   Evet, insanoğlunun akli yeteneğiyle elde edebildiği şeyler hakikatin hepsini kavramaktan uzaktır. Deney ve tecrübenin geçerli olmadığı bir alanda aklın verdiği hükmün doğruya da yanlışa da ihtimali vardır. Nitekim akıl ve düşünmenin sonucunda oluşan felsefi sistemlerin doğruları da yanlışları da hep olmuştur. Felsefe tarihine baktığımızda birbirinden farklı, biri diğerine ters, yüzlerce düşünce ekolleri olduğunu görürüz. Bunların çoğu, hakikatin bir parçasını alıp onu mutlaklaştırma yanılgısına düşmüşlerdir. Bu tür yanılgıların kaynağının ne olduğunu Hz Pir(ra) Mesnevi'sinde şöyle bir temsil ile dile getirir:

 “Hintliler, halka göstermek için karanlık bir ahıra bir fil getirmişlerdi. Fili görmek için o karanlık yere birçok kişi toplanmıştı. Fili, o karanlıkta gözle görmenin imkanı yoktu; herkes file el sürmedeydi.

   Birinin eline, filin hortumu geçti; fil, dedi, bir oluğa benziyor. Birinin eli, kulağına dokundu; fil ona, yelpazeye benzeyen bir şey zannı verdi.

   Birisi, eliyle ayağına dokundu; filin şeklini dedi, direk gibi gördüm.

   Birisi, elini sırtına koydu. Bu fil dedi, bir taht gibiymiş.

Böylece herkes, filin bir yerine dokundu; neresine dokunduysa ona göre anladı; fili o çeşit anlatmaya başladı.

Bundan dolayı sözleri, birbirine aykırı oldu; birisi dal dedi ona, öbürü elif adını taktı. Ama eğer her birinin elinde bir mum olsaydı, sözlerindeki ayrılık, aykırılık kalkar giderdi.”

   Evet, insanoğlu akıl ile belli, sınırlı bir bilgiye ulaşabilir; ama eşyanın hakikati bilgisi aklın ve bilimin sınırlarını aşar. Bir okyanusu bir bardağa sığdırmak imkanı var mıdır? Mevlana’nın da yerinde benzetmesiyle akıl ile hakikat yolunda yürüyen asaya dayanarak yol alan kör gibidir. İşte aklın o körlüğünü giderecek olan vahyin nurudur.

   Ünlü mütefekkir, allame Muhammed İkbal de aklın yetersizliği konusunda şunları söyler:

En büyük kör modern bilgidir;

Putları yapmak, satmak ve onlara tapmak!

Görünen dünyanın dört duvarı arasına kapanıp,

Hiçbir zaman mantıklı olanı aşamamaktır!

Aklın sınırlarını aş!

O sadece yolu aydınlatır;

Esas gaye olamaz.

Akıl, yolcunun gözlerini aydınlatır,

Nedir akıl! Yol kenarındaki lamba!

Evin içini fırtınalar ve sıkıntılar istila etmişse

Yol kenarındaki lamba ne bilir bunu!

Fuzuli de o meşhur beytinde akla aşırı dayanmanın yanlışlığına işaret eder:

            Ben akıldan isterim delâlet

             Akıl bana gösterir dalâlet

   Bilgi ancak iman ile beraber olunca, onunla yoğrulunca bir anlam ifade eder, aksi halde insanın başına bela olur.