Çocuk eğitimi
Toplum olarak çocuk eğitimi konusunda iyi bir seviyede olduğumuzu söyleyemeyiz. Bırakın iyi bir seviyede olmayı, çok kötü bir durumda olduğumuzu kim inkar edebilir? Kanaatim o ki, bu konu toplum ve memleket olarak geleceğimizi tehdit eden en büyük tehlike olarak karşımızda duruyor. Böyle olmasına rağmen konu hakkında bir çözüm arayışı içinde olmamak, her şey yolundaymış lakaytlığı içinde zaman tüketmek çok daha vahim ve kaygı verici bir durumdur. Neslimizi güzel bir şekilde eğitme konusunda bir gayret ve çaba yoksa, diğer birçok alanda başarılı olmamızın da bir kıymeti ve anlamı kalmaz. Zira istikbalimizi teslim edeceğimiz evlatlarımız doğru bir eğitimle yetişmedilerse, kendilerine bırakacağımız her şeyi har vurup harman savurarak kısa dönemde heba edeceklerdir.
Çocuklarına iyi bir eğitim verememiş bir toplumun geleceğinden bahsedilemez. Çünkü böyle bir toplum tarihe hükmeden ilâhi yasalar gereği yok olmaya mahkumdur. “Ne ekersen onu biçersin” atasözünde çok hakimane ifade edilen çocuk terbiyesinin önemi ailelerin en başta gelen vazifesi olmalıdır. Zaten ailenin varlık sebebi iyi bir nesil yetiştirmekten başka bir şey olamaz. Her canlının, hayvanın yetişmesini sağlayan özel ortamı olduğu gibi insan oğlunun kâmil bir karakter ve ahlâka sahip olmasını sağlayacak olan da sağlıklı bir aile ortamıdır.
Çocuk terbiyesinde zamanın ne kadar önemli olduğunun da farkında değiliz maalesef. “Daha çocuktur, yarın büyüyünce öğrenir” diyoruz. Ama bu çok yanlış. İnsan elbette her yaşta bir şeyler öğrenir. Fakat küçük yaşlarda öğrenilen şeyler kalıcı ve daha etkilidir. Bir Arap atasözü şöyle der: “Küçük yaşta öğrenmek, taş üstüne yazılan yazı gibi kalıcı, ilerleyen yaşlarda öğrenmek ise deniz suyu üzerine yazılan yazı gibi hemen silinip gider” Bu sebepten dolayı çocuğumuzla çok erken yaşta ilgilenmek, büyüdüğü ortamın onun üzerinde bırakacağı etkinin farkında olarak onu kötü çevrelerin olumsuz etkilerinden korumak gerekir. Evet atalar ne güzel söylemiş: “Ağaç yaşken eğilir”
Eğitim denince ilk akla gelen okullar oluyorsa, bu düşünce temelden yanlıştır. Evet okulun çocuğun yetişmesinde, kendini geliştirmesinde önemli bir rolünün ve katkısının olduğu elbette inkar edilemez. Ancak insanın yetişmesinde en büyük, kalıcı ve etkili eğitim okul öncesinde ailede başlayan eğitimdir. Yeni dikilen bir fidan için can suyu ne ise, bir çocuk için de aile eğitimi odur. Hemen söyleyelim ki, aile içindeki eğitimin en etkin unsuru annedir. Dolayısıyla anne olacak kız çocuklarımızın yetişmelerine çok daha dikkat edilmesi gerekir. Annenin çocuk üzerindeki etkisi babanınkinden çok çok fazladır. Sanki anne ailenin güneşi gibidir. Yani çocuğun anneye duyduğu ihtiyaç babaya duyduğu ihtiyaçtan çok daha fazladır. Babasız yetişen çocuk fazla bir şey kaybetmez, ama annesiz yetişen çocuk çoğunlukla sorunlar yaşar ve bu yaşadığı olumsuzlukların oluşturduğu yıpranmalar hayatın sonuna kadar onun peşini bırakmaz.
Çocuk eğitiminde gelenek ve kültürümüzden kaynaklı kimi bazı unsurların olumsuz etkiler taşıdıklarını inkar edemeyiz. Aşırı koruyuculuk bunların ilk akla gelenlerinden biridir. Aşırı duyarsız kalmak gibi aşırı ilgi ve koruma da doğru değildir. Çocuğa olduğundan ne çok sert ne de çok müsamahakar olmak gerektiği hususunu iyi kavramalıyız. Çocuk, çevresini tanımak için hareket halinde olmayı sever. Onun bu doğal öğrenme güdüsünü engelleyecek yasaklar koymamalıyız. Kendisinin yapabileceği bir şeyi, bizim onun yerine yapmamızın ona bir iyilik değil, kötülük olduğunu anlamamız gerekir. Yapmamız gereken, onun kendi başına deneyip öğrenmesine imkan tanıyan bir ortam oluşturmak ve onu engelleyen ilişkileri azaltmak olmalıdır.
Her şeyden önce onun sadece maddi ihtiyaçlarının olmadığını, bunlardan daha çok manevi, ahlâki ihtiyaçlarının daha fazla ve daha öncelikli olduğunun farkında olmak çok önemlidir. Çünkü şu zamanda manevi ve ahlâki ihtiyaçların temini konusunda çok büyük engeller ve zorluklar oluşmuş. Bir anlık gaflete dalan çobanın başına gelenler her an bizim de başımıza gelebilir. Zira kurtların ulumaları her köşeden duyulabiliyor, vahşi sürülerin neslimizi nasıl paraladıklarını her gün gözlerimizle müşahede ediyoruz.
Evet çocuklarımızla iletişimi sürekli tutmak, ilgi ve sevgi ihtiyaçlarını gidermek ve aramızda bir güven, sevgi ve saygı bağı oluşturmak için azami çaba harcamalıyız. Aksi halde bizden kaçacak ve kurt sürülerinin eline düşeceklerdir. Onlarla yerine göre çocuklar gibi oynamalı, onları dinlemeli ve hatta istişare etmeliyiz. Onlara geleceğin büyük insanları gibi bakmalıyız. Unutmamalıyız ki, hamuru nasıl şekillendirirsen öyle olur ve öyle kalır. Yaşken eğmediğimiz ağacı daha sonra eğmeğe çalıştığımızda onu kıracağımızı da unutmamalıyız.