Nerede Hata Yaptık ?
MAK Danışmanlık tarafından 30 büyükşehir (Ağrı, Aksaray, Artvin, Bayburt, Bitlis, Bolu, Düzce, Elazığ, Giresun, Gümüşhane, Karaman, Karabük, Kars, Kastamonu, Kırıkkale, Kırklareli, Kütahya, Nevşehir, Osmaniye, Sinop, Bilecik, Yozgat, Uşak) 23 il, 154 ilçede 5 bin 400 kişi ile yüz yüze yapılan anket çalışmasında ülkemizde insanların İslam dinine bakış açıları, dini bilgileri ve bu konudaki görüşleri araştırıldı.
İşte “Türkiye’de Toplumun Dine ve Dini Değerlere Bakışı Araştırması” adını taşıyan çalışmanın ürküten sonuçları:
Ülkemizde insanların;
% 4 Allah’a inanmıyor. % 6 inanıyor ama Allah’ın her şeye karıştığına, karışacağına inanmıyor.
% 15 Meleklere inanmıyor. % 10 meleklerin varlığı konusunda kararsız.
% 14 Kur’an-ı Kerim’in vahiyle geldiğine yani Kur’an-ı Kerîm’e inanmıyor. %10 kararsız.
% 74 Evindeki Kur’an-ı Kerim’i okumuyor.
% 9 Peygamber Efendimize inanmıyor. % 20 Peygamber Efendimizin örnek bir rehber olduğuna inanmıyor.
% 9 öldükten sonra dirilmeye inanmıyor. % 10 bir hesabın olacağına inanmıyor.
% 68 Kur’an-ı Kerim’i Arapça hattından okuyamıyor.
% 65 Cennete gideceği kesin olsa bile; şu an Cennete gitmek için ölmeyi düşünmüyor.
% 77 Peygamber Efendimizin hayatını hiç okumamış.
% 33 hiç camiye gitmemiş.
% 55 Ramazan ayında oruç tutmuyor.
% 70 İslam dini ile ilgili bilgileri öğrenmek için okumuyor.
% 78 namaz kılmıyor.
% 20 dua etmiyor.
% 59 selamlaşırken “selamün aleyküm” demiyor.
% 10 günah işlediğinde pişman olmuyor.
% 35 gusül abdesti almıyor veya bilmiyor.
Hatırlatalım ki bu araştırma üç yıl önce yapılmış. Üç yıl aradan sonra durumun daha da olumsuz yönde seyrettiğinde şüphe yoktur.
Doğrusu toplumdaki genel gidişatın çok iyi olmadığını biliyorduk ama durumun bu derece vahim olduğunu hiç tahmin etmemiştik. Daha öncesinde de buna benzer anket araştırmaları yapılmış ama sonuçlar hiç bu kadar kaygılandıran bir sınırda olmamıştı.
Sonuçlar üzerinde ah vah etmenin, başkalarını suçlamanın bir fayda sağlamayacağını bilmek ve bu sonuçlar üzerinde ciddi bir analiz yapmak, çıkan bu sonuçların nereden kaynaklandığını tespit etmek gerekir. Her sonucu doğuran belli sebepler olduğu gibi Türkiye’de yıllardan beri muhafazakar bir iktidarın gölgesinde oluşan bu tablonun sebeplerini uzakta değil çok yakınımızda, kendimizde aramamız gerektiği açıktır. Yani biz nerede hata yaptık sorusunu kendimize sormamız gerekiyor.
İşin daha garibi ise dini hizmet ve eğitim alanında önemli bir artışın olduğu bir zamanda bu tablonun oluşmuş olması. Bu alanla ilgili mevcut rakamlara bakınca hayret ve şaşkınlığımız daha da artıyor. İşte o rakamlardan bazıları:
Türkiye’de;
105 İlahiyat fakültesi,
5.138 İHL,
84.684 Cami,
130.000 DİB personeli
50 İslami ilimler fakültesi.
38.235 din kültürü ahlâk öğretmeni var.
Bunların dışında sayıları yüzleri aşan sivil vakıf, dernek, cemaat ve bunlara ait yayın organları...
Bu iki tabloyu karşı karşıya koyduğumuzda ne diyeceğiz?
TV kanallarında boy gösterip din konusunda bolca ahkam kesen zevat buna ne buyururlar acaba?
Bu zevatı kiramın bir şey diyeceği yok bence. Dünya yıkılsa bile onlar gene bildiklerini okurlar. Yeni neslin ilgisini hiç çekmeyen üslupta konuşmalarını terk etmez, belli konuları iştahla anlatmaya,” yüzü suyu hürmetine..” demek şirktir naraları atmaya, mezhep meşrep kavgaları etmeye devam edecekler maalesef.
Karşılaştığımız olayların yaptıklarımızın bir sonucu olduğunu belirten Celaleddin-i Rumi’nin ifadeleriyle yazımızı noktalayalım:
“Dünya, bir dağa benzer. Hayır olsun, şer olsun, ne dersen onu duyarsın dağdan. Bir güzel söz söyledim, dağ çirkin cevap verdi sanırsan imkân yok buna. Bülbül dağa karşı şakısın- çilesin de dağdan karga sesi gelsin; yahut insan seslensin de dağ eşek anırışıyla yankılansın; mümkünü yok. Eşek anırışını duyuyorsan iyice bil ki sen anırmışsındır.”