• DOLAR 34.547
  • EURO 36.015
  • ALTIN 3005.461
  • ...

                      Ahlâki sapma insanın başta gelen zaaflarından biridir. Peygamberler dahil her insanda bu zafiyet mevcuttur. Kur’an, Hz. Yusuf’un(A.S.) diliyle şöyle der: “Ben nefsimi temize çıkarmıyorum. Şüphesiz nefis devamlı kötülüğü emreder. Ancak Rabbimin acıyıp korudukları onun şerrinden güvende olur.” (Yusuf, 53) 

   İlk insan ve ilk Peygamber, atamız Hz. Adem’in(A.S.) yasaklı ağaçtan yemesi olayı Kur’an’da bir çok defa değişik yönleriyle dikkatlerimize sunulur. Hz. Adem’in(A.S.)  Kur’an’daki bu kıssası insanın mahiyetini ve dünyadaki serüvenini özetler. İnsan masum bir melek olmadığı gibi, muannit bir şeytan da değildir. Tabiatında şer ve hayır mayasının ekili olduğu insan, bu her iki zıt şey arasında tercih yapma yeteneğine sahip kılınmış, hayırdan yana tercih yapması için gerekli güç ve yetenekler kendisine verilmiş ve hayrı tercih etmeye teşvik edilmiştir.

   Kur’an, insanın bu birbirine zıt tabiatlara sahip olduğu gerçeğini göz önüne alarak insana “hata yapmamalısın, yaparsan yanarsın” gibi bir şey demez. Kur’an’ın bu konuya bakış açısını mealen şöyle özetlemek mümkündür: “Ey insan sen zayıfsın, nefse ve şeytana kanarak isyana düşebilirsin. Nefsine uyup bir günah ve hata işlersen seni yaradan Allah’ı hatırla. O Rahman ve Rahimdir. Ancak günahtan vazgeçmez de devam edersen,  O’nun seni muhasebeye çekeceğini de bil. Düştüğün hatadan hemen el çek ve Allah’a dön. O, hakiki bir tövbe edenin bütün günahlarını affeder.”

   Günah ve isyana düşmek elbette hoş bir şey değildir; isyanda ısrar etmek ise tehlikelidir. Diğer çok önemli olan bir husus da isyana bulaşmış bir insana seyirci kalmamak, onu yalnız bırakmamaktır. Hele isyan bataklığındaki birinin durumunu dile dolayıp onu kınamak hiç hoş değildir. Başkalarının düştüğü yanlış ve hataları düzeltmek gerekirken bunları ifşa etmenin ne demek olduğunu anlatan güzel bir kıssa:

Rivayete göre  Hz. İsa (A.S.) bir gün havarilerine;

– Bir arkadaşınız uyurken rüzgâr elbisesini açsa ne yapardınız, diye sordu. Onlar da:

– Onu örtüp kapatırdık, dediler. Hz. İsa (A.S.) :

– Hayır, aksine onun avretini açardınız, dedi. Ashabı:

– Bunu kim yapar ki, dediler. Bunun üzerine Allah’ın Peygamberi:

– Sizden biriniz kardeşinin uygunsuz bir iş yaptığını duyar. Sonra duyduğu söze kendisi de bir şeyler ekler ve onu büyüterek insanlar arasında yayar. İşte bu yaptığınız onun avretini açmaktır, buyurdu.

    Şimdi bir de İslami kisve altında güya İslam’a hizmet etme iddiasındaki bazı insanların işlediği haltların bütün Müslümanlara mal edilmesi ve bunun üzerinden insanların İslam’dan uzaklaştırılmaya, soğutulmaya çalışılması olayı vardır. İslam’a düşman çevreler direk İslam’a karşı olmanın doğuracağı tepkilerden korktukları için bu yola başvururlar. Bunlar bir yandan her türlü iğrenç ve ahlâksızlıkları yaparlar, bunu kendileri için bir hayat tarzı, bir hak olarak görür, böylesi bir hayattan ödün vermeyeceklerini söylerler, diğer yandan işledikleri bu pisliklerine Müslümanlardan biri bulaşacak olsa kıyameti koparırlar. Kaldı ki bu tür olayların çoğu defa bu çevrelerce hazırlanmış bir oyun olduğu da ortaya çıkıyor.

   İslami hayata karşı olan bu kesimlerin bu saldırıları ahlâki olmadığı gibi adil de değildir. Ahlâkî değildir, çünkü bir kişiden hareketle bütün bir camia veya dinin mensuplarını töhmet altına koyan bir şey. Dahası suçladıkları kişinin bir defa yaptığı o rezaleti kendileri her gün yapıyor. Adil ve hukuki de değildir, çünkü suçlar ve cezalarda şahsilik ilkesi vardır. Bir kimsenin işlediği suçla diğer kimseler suçlanamaz, mahkum edilemez.

   Bütün bu hakikatler elbette ki piyasadaki din istismarcılarını görmezlikten gelmeyi gerektirmez. Ne yazık ki tarihte de, günümüzde de istismarcılar olmuş, gelecekte de olacaktır. Karl Marx’ın ‘din afyondur’ sözünü doğrular nitelikte yaygınlaşan bu istismar piyasasında devletlerle beraber kimi tarikat görünümlü yapılar ve hareketler de yerini almış durumda. Buna bir tür paralel din de denilebilir. Merhum Ali Şeriati bunu ‘Dine karşı din’ olarak ifade etmiş ve bu ad ile yazdığı kitapta konuya dikkat çekmiştir. Dinin en büyük düşmanlarının da bu istismarcılar olduklarını asla unutmamak gerek.

   Hasılıkelam dini istismar eski bir meslektir. İstismar olayı her iş ve meslekte de rastlanan bir şeydir. Dini yaşıyor görünüp kazanç elde etme peşinde olan da, dine inanmadığı halde işlenen dini günahı hasımlarına karşı silah olarak kullanan da dini istismar konusunda aynıdır.  Allah bu her iki tayfanın şerrinden bizi ve tüm temiz, hakiki Müslümanları korusun.