• DOLAR 34.944
  • EURO 36.745
  • ALTIN 2979.98
  • ...

   İnsanlık tarihinde inançsız ve mabetsiz bir topluma rastlanmamıştır. Tarihte yer almış hemen bütün medeniyetlerin kaynağı bir mabettir. Bizim medeniyetimizin kaynağı da cami veya diğer adıyla mescitlerdir. Mescid olmasaydı İslam medeniyeti diye bir şey de olmayacaktı. Ünlü düşünürümüz Sezaî Karakoç’un ifadesiyle İslam medeniyetinin ‘ana rahmi` mescittir.

   Mescid, İslam toplumuna hayat bahşeden temel damardır. Mimariden ve estetik görüntüden ibaret bir yapı değildir mescid. Mescid, toplumun her kesimine insani değerler aşılayan, onları her türlü zararlı unsurlardan da koruyan hayatî bir müessesedir. Mescid, diğer dinlerdeki mabetler gibi belli zamanlarda bazı ayin ve ritüellerin icra edildiği mistik bir mekân değildir. Mescid, ölülerin yıkanıp ahirete uğurlandığı bir yer değil; ölü ruhların ağırlanıp hayata kavuşturulduğu bir şifahanedir.

    Hz. Rasulullah (asv) Medine’ye teşrif edince ilk faaliyet olarak mescid inşa etmiştir. İnşa edilen Mescid-i Nebevî Medine’deki hayatın merkezi haline gelmiştir. Mescid ibadetle beraber adli işlemler, eğitim-öğretim, savaş ve barış kararları gibi diğer önemli toplumsal faaliyetlerin icra edildiği merkezi bir konuma sahipti. Gelen yabancı elçiler de burada karşılanmış ve ağırlanmıştır. Kısacası toplumsal hayatın kalbi burada atmıştır. Yani mescid, şehrin etrafında döndüğü ana merkez olmuştur. Mescid`in bu özelliği Hulefa-i Raşidin döneminde de devam etmiştir. İslam dünyasının batılılaşma dönemine girdiği vakte kadar camiler üstlendikleri bu toplumsal misyonlarını kimi eksiklerle beraber sürdürmüşlerdir.

 Ne yazık ki, yaklaşık iki yüz yıldan beri başlayan batılılaşma süreciyle beraber mescid hem hayatın, hem de şehrin dışında bırakılmıştır. Adeta mabetsiz şehirler oluşturulmuştur. Modern kentlerde AVM, üniversite, finans merkezleri, sinema-tiyatro-gösteri salonları, spor stadyumları ve sivil toplum kuruluşları merkezde yer almışlar. Bu mekanlar, kapitalizm ve sekülerizmin mabetleridirler.

    Ülkemizde camilerin başına gelen musibetin canlı şahidi Ayasofya’dır. Kim ne derse desin Ayasofya Camii’nin 86 yıl aradan sonra tekrar ibadete açılması önemli bir gelişmedir. Kemalist diktatörlük rejimi, kendinden olmayanlara ve özellikle Müslümanlara kan kusturdu. İslam’a ve İslam medeniyetine ait ne varsa ya ortadan kaldırıldı ya da kimliğinden arındırıldı, işlevsiz hale getirildi. Geçen asrın ilk çeyreğinden başlayan ve adına inkılap denilen uygulamaların tarihte ikinci bir benzeri görülmemiştir. Ne firavunlar, ne nemrutlar ve hatta barbar Moğollar bile bu kadar büyük bir tahribat yapmamışlardır. Bir toplumun öz kimliğinden, inancından, örfünden, tarihinden koparılmasının adıdır Kemalizm. İslam ümmetini birbirine bağlayan cihanşümul kutsi bağların kesilip atılması, yerine uyduruk kafatasçı bir Türkçülüğün konmasıdır Kemalizm.

  Kemalizm İslam adına var olan her şeyin üzerinden silindir gibi geçmiştir. Bu zındıka hareketi Anadolu’nun tapusu mesabesindeki camilere tahammülsüzlüğünü de açıkça ortaya koymuştur. Camiler yıkılmaya terk edilmiş, ahır olarak kullanılmıştır. Ezan yasaklanmış, onun yerine uyduruk Türkçe bir şeyler okutturulmuştur. Komünist Sovyetler Birliği’nde bile ibadet mekanlarına bu şekil bir muamele yapılmamıştır. İstanbul’un fethinin simgesi olan Ayasofya Camii yapılan bu zulmün canlı tanığıdır. Bir mabet ne diye müzeye çevrilir, neden? Maksat insanların içeriye girip onu görmeleri ise zaten bunun dinen bir sakıncası yoktur. Diğer camilerimiz de yabancı turistlerce ziyaret edilmektedir zaten. Ama Ayasofya’nın cami olarak kalmasının engellenmesinin farklı bir hedefi vardı. Bütün inkılapların ve tabii ki Ayasofya’nın kapatılma kararının altında yatan temel neden, Anadolu’yu İslami kimliğinden arındırmaktı.

  Devletin imkanları kullanılarak yapılan onca tahribata rağmen bu halka kimliğini unutturamadılar elhamdülillah. Ve bugün halkımız kökleri ile kimliği ile tekrar buluşmanın umuduyla ayağa kalkmaya çalışıyor. Mevla Ayasofya’yı aslına döndürdüğü gibi bu ümmeti de aslına döndürsün. Kendimizle, tarihimizle, inancımızla mütenasip bir hayat sürmeyi nasip etsin.