İslam âb-ı hayattır
İnsanoğlu etkileyen ve etkilenen bir özelliğe sahiptir. İnsan genel olarak başkalarını etkileyen söz ve davranışlarının farkındadır ancak çoğunlukla yaşadığı hayatta karşılaşmış olduğu olayların onu nasıl etkilediğinin farkında olmaz. Hele gençlik yıllarında bunu fark etmek daha bir zordur. Saçlar ağarıp artık bir şey yapamaz duruma düşünce geçmişin hesabını yapmaya çalışır. Daha önce, başına gelen kötü şeylerin sebebi olarak hep başkalarını suçlamasına bedel, yaşlılık döneminde gerçek suçlunun kendisi olduğunu anlamaya başlar. Anlamasına anlar ama geç gelen bu anlamanın ona sağladığı fayda çok sınırlıdır. Hele kimisi ancak ölüm gelip çatınca karnelerinin zayıflarla dolu olduğunu anlarlar ki bunun hiç bir faydası olmaz zaten. “Herhangi birinize ölüm gelip çatıp da, Rabb'im! Ölümümü yakın bir zamana kadar ertelesen de böylece ben de sadaka versem ve iyilerden olsam." demezden önce, size rızık olarak verdiklerimizden Allah yolunda karşılıksız yardımda bulunun.” (Münafikun,10)
İnsana tanınan en büyük fırsat, sahip kılındığı en değerli sermaye zamandır. Her işin bir zamanı vardır. Ekim zamanı geçtikten sonra tohum atsan da bir fayda olmayacaktır. Ölüm gelmeden önce hazırlık yapmak ve her tür günahlardan temizlenmek gerekir.
Bedenimizin maruz kaldığı dış etkilerin bir benzeri ruh ve manevi dünyamız için de geçerlidir. Yaşadığımız ortamın havası, suyu, gıdası bizi nasıl etkiliyorsa manevi havası da bizi etkiler. İnsan hastalandığında sağlığında bir problemin olduğunu anlar ve bunun çözümü için harekete geçer. Ruhi hastalıklar olan günahlara gösterilen tepkiler ise değişiktir. İnsanların çoğu çevrelerine hakim kültür ve eğitim ortamının etkileriyle her tür günah ve isyanı normal görürler. Hatta bunun aksinin, yani erdemli davranışların yanlış olduğuna inanarak bir ömrü tüketirler.
Günah ve isyanların tövbe ile imha edilmesi gerekir. Yoksa bu günahlar inkar tohumları olup karşımıza çıkabilirler. Uzun bir süre devam eden isyan hayatı kişiyi imandan mahrum edebilir. Henüz bu merhaleye ulaşmadan günahlara müdahale edip onları imha etmek gerekir. Hz. Mevlana şöyle der: “Adamın biri yola diken dikiyor, halka da eziyet ediyordu. Ona denildi: 'Şu dikenleri sök yoksa kök salıp güçlenseler sökmesi zor olacak; sen de güçten düşüyorsun, diktiğin dikenler gençleşiyor sen yaşlanıyorsun biraz tez ol'.
Her bir kötü huyunu bir diken bil; dikenler kaç defadır ayaklarını yaraladı, artık yürüyemez hale geleceksin, çabuk ol.”
Günah ve isyanların yaşama fırsatı bulduğu, korunduğu ortamlar büyük bir sorundur. Genel olarak böylesi ortamlar devlet gücü kullanılarak ihdas edilir ve bu güç günahları koruma altına alır. Bir insanın tek başına toplumda kabul gören hayat tarzına karşı koyması çok zor ve nadir rastlanan bir olaydır. Uydum kalabalığa anlayışı egemendir. İslam ise kalabalığa değil, hakikate uyulmasını emreder. Bunun somutlaşmış hali cemaattir. İslam cemaat dinidir. Cemaat; hayatı değerler doğrultusunda şekillendiren mekanizmadır. Vücut için iskelet sistemi ne ise İslami hayat için de cemaat odur. Toplumsal yapının erdemli ilkelere göre oluşturulması, insanı ve toplumu olumsuz etkileyen her davranış ve anlayışa karşı durulması esası(emri bil maruf, nehyi anil münker) İslam’ın ana temel ilkelerinden biridir.
İslam’ı toplumsal hayatın alanlarından tecrid etmek hem küfür hem de zulümdür. Bu yüce dini diğer inanç ve dinlerden ayrı kılan çok önemli nokta, onun bir bütün olarak hayatın hepsini kuşatan özelliğidir. Beşeriyet için zararları ayan beyan ortada olan işlerin egemen güç tarafından değişik kılıflar altında yasalaştırılması, o zararlı olan şeyi meşrulaştırıp faydalı duruma getirmez elbette. İslam, ‘Allah vardır ama bizim işimize karışmasın’ şeklinde özetlenebilecek her türlü laik düşünce ve uygulamayı şiddetle reddeder. Toplumun idaresi egemen zorbalara ve onların dayattığı zalim yönetimlere bırakılacak kadar değersiz değildir. Çağımızın en büyük sorunu, insanı Allah’tan ve onun hayata ruh veren İlahî vahiyden uzaklaştıran sapkın anlayışlardır. Hayatın safiyetini bozacak her tür iş ve eylem günahtır ve zulümdür.
İslam’ın temel ana gayelerinden biri hayatın korunmasıdır. İslam insanı ve toplumu bozan her şeyi fitne ve fesat olarak görür ve düşünce halindeki fesat tohumlarının yeşerip insanın eline ayağına dolaşan dikenler olmasına asla müsaade etmez. Hayatın var olması için su ne ise, anlamlı ve mutlu bir hayat için de iman ve İslam odur.