Hayatı anlamak, ölüme hazır olmak…
İnsanoğlunun sahip olduğu en büyük sermayesi ömrüdür. Bu, şüphe götürmez bir gerçektir. Bir diğer şüphe götürmez gerçek ise, insanın bu nimetin farkında olmadığıdır. İnsan, nimetten mahrum olunca, veya nimet tükenmeye yüz tutunca eldekinin ne büyük bir servet olduğunu o zaman anlayabiliyor ancak.
Peki hayat elden uçup kaybolmadan, onu hak ettiği kıymeti ile tanıma ve yaşama imkânı yok mudur? Bu sorunun en kısa cevabı, Kur’an’ı dinlemek ve onun gösterdiği doğrultuda hayatı yaşamaktır.
‘Bu Kur’ân öyle büyük bir kitaptır ki, insanları Rablerinin izni ile karanlıklardan aydınlığa, her şeye galip ve hamde lâyık olan Allah’ın yoluna çıkarman için onu sana indirdik.’ (İbrahim,1)
'Dünya hayatı, aldatıcı bir zevkten başka bir şey değildir.' (Hadid,20)
Hakikat ehli, dünya ve onun faniliğini, insanın sahip olduğu ömrü nasıl değerlendirmesi gerektiği ve bu konuda hata yapmanın feci sonuçlarını, hikmetli sözler, şiirler ve mesellerle anlatmışlardır. İşte konuyu anlatan temsili kıssalardan biri:
‘Balıkçı bir adam, sabahın erken saatlerinde deniz kenarında oturuyormuş. Kıyıda içi taş dolu bir torba bulur. Elini torbanın içine sokarak bir taş alır ve o taşı denize fırlatır. Taşın, suyun üzerinde çıkardığı ses adamın hoşuna gider. Tekrar ikinci bir taş alır ve onu da denize fırlatır. Bu şekilde taşları teker teker denize atar. Bu arada güneşin ışığı yavaş yavaş çevreyi aydınlatmaya başlamıştır. Adamın elindeki taş dolu torba da yavaş yavaş belli olmaya başlar. Artık torbanın içinde sadece bir taş kalmıştır. Sabahın alaca karanlığı dağılınca, adam torbanın içine bakar, bir de ne görsün içindeki taşlar elmas taşlarıymış. Meğerse denize fırlattığı tüm taşlar elmasmış. Çok pişman bir şekilde şöyle demeye başlar: Vay aklıma! Eğer bu taşların elmas olduğunu bilseydim sadece sesi kulağıma hoş geldi diye onları hiç denize fırlatır mıydım?’ Ne var ki, iş işten geçmiştir.
Evet kardeşim, bu kıssadan çıkarmamız gereken dersler
çoktur. Kısaca söylersek;
1) Balıkçı sensin.
2) Aralıklarla denize fırlattığın elmaslar senin ömrün,
3) Denizin üzerinde taşın çıkarmış olduğu ses, yok olmaya
mahkum dünya süsü ve şehvetleridir.
4) Gecenin karanlığı ise gaflettir (dünya hayatına dalmak).
5) Güneşin doğuşu ise geri dönüşü olmayan ölümün ta
kendisidir.
Büyük mutasavvıf alim İmam-ı Gazzali’nin ifade ettiği gibi düşünmek gerekir:
‘Hayatımdan başka sermayem yok! Hayatım yok olunca sermayem yok olmuş demektir. O zaman hem ticaretten, hem de kâr talep etmekten ümidimi kesmiş olurum. Cenab-ı Hak bugün de bana yaşama hakkını verdi. Ecelimi bir gün daha geciktirmiş. Eğer beni öldürseydi, dünyaya beni bir tek gün geri gönderip de o günde salih amel işleyeyim diye dilekte bulunacaktım. O halde ey nefsim! Hesap et ki, sen dün ölmüşsün ve sonra dünyaya geri gönderilmişsin.
Sakın sakın bugünü zayi etme! Zira nefeslerin her biri paha
biçilmez bir cevherdir.’ (Gazzali, İhya)
Ömür sermayesiyle ilgili bilinmesi gereken en önemli noktalardan biri de onun çok çabuk geçtiğidir.
İşbu manay-ı bedihi görünen gün gibidir
Ömür bin yıl dahi olsa bir gün gibidir. (Arif)
Ana rahminden indim pazara
Bir kefen aldım ve döndüm mezara
Elindeyse zamana geçme dur diye dayat!
Bir sigara içmekten daha kısa bu hayat... (N Fazıl)
Geldi geçti ömrüm benim şol yel esip geçmiş gibi
Hele bana şöyle geldi şol göz yumup açmış gibi. (Yunus Emre)
Her şeyi bitirecek olan ölüm gelip çatmadan ve fayda vermeyecek pişmanlığa uğramadan yapılması gerekeni yapmak ve her an ölüme hazır olmakdan başka bir çare yoktur.
'O gün zulmedenlere mazeretleri fayda sağlamaz, Allah’ı razı edecek amelleri işleme istekleri de kabul edilmez.' (Rum,57)
‘Herhangi birinize ölüm gelip de, "Ey Rabbim! Beni yakın bir zamana kadar geciktirsen de sadaka verip iyilerden olsam!" demeden önce, size rızık olarak verdiğimiz şeylerden Allah yolunda harcayın. (Munafikun,10)
‘Ey müminler! Âhiret için azık hazırlayın. Bilin ki azığın en hayırlısı takvâdır. Ey akıl sâhipleri Ben’im emirlerime muhâlefetten sakının’ (Bakara,197)