İhlas müminin cankurtaranıdır
İyi niyet ve ihlas insanın davranışlarının temelini teşkil eder. Niyetsiz hiçbir ibadet olmayacağı gibi ihlastan uzak hiç bir amel de Allah'a ulaşmaz.
Allah Teâlâ'yı hoşnut edecek davranışlar ancak ihlâs ve samimiyetle yapılanlardır.
İnsanoğlu başı sıkışınca kendisine bir zarar dokununca hemen Allah Teâlâ'ya yalvarmağa başlar.
Samimiyetle yaptığından emin olduğu bazı güzel hareketlerini anarak, onların hatırına kendisine yardım etmesi için Allah Teâlâ'ya tazarru ve niyazda bulunur.
Rasulullah (sav) Efendimiz böyle bir durumla karşı karşıya kalmış geçmiş ümmetlerin başından geçen kıssalardan örnekler verir.
Mağarada hapsolan üç arkadaşın kıssası bunlardan biridir.
Hepimize ders olacak olan bu kıssayı Hazreti Ömer radıyallahu anhın oğlu Ebû Abdurrahman Abdullah İbni Ömer radıyallahu anhümâ rivayet eder.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'i şöyle buyururken dinlediğini anlatır:
“Sizden önce yaşayanlardan üç kişi bir yolculuğa çıktılar. Akşam olunca, yatıp uyumak üzere bir mağaraya girdiler. Fakat dağdan kopan bir kaya mağaranın ağzını kapattı. Bunun üzerine birbirlerine:
- Yaptığınız iyilikleri anlatarak Allah'a dua etmekten başka sizi bu kayadan hiçbir şey kurtaramaz, dediler.
İçlerinden biri söze başlayarak:
- Allah'ım! Benim çok yaşlı bir annemle babam vardı.
Onlar yemeklerini yemeden çoluk çocuğuma ve hizmetçilerime bir şey yedirip içirmezdim.
Bir gün hayvanlara yem bulmak üzere evden ayrıldım. Onlar uyumadan önce de dönemedim.
Eve gelir gelmez hayvanları sağıp sütlerini annemle babama götürdüğümde, baktım ki ikisi de uyumuş.
Onları uyandırmak istemediğim gibi, onlardan önce ev halkının ve hizmetkârların bir şey yiyip içmesini de uygun görmedim.
Süt kabı elimde bütün gece şafak atana kadar başlarında uyanmalarını bekledim. Çocuklar etrafımda açlıktan sızlanıp duruyorlardı. Nihayet uyanıp sütlerini içtiler.
Rabbim! Şayet ben bunu senin rızânı kazanmak için yapmışsam, şu kaya sıkıntısını başımızdan al! diye yalvardı.
Kaya biraz aralandı; fakat çıkılacak gibi değildi.
Bir diğeri söze başladı:
- Allah'ım! Amcamın bir kızı vardı. Onu herkesten çok seviyordum. Ona sahip olmak istedim. Fakat o arzu etmedi.
Bir yıl kıtlık olmuştu. Amcamın kızı çıkıp geldi. Benden yardım istedi. Kendisini bana teslim etmek şartıyla ona yüz yirmi altın vereceğimi söyledim. Kadıncağız düşündü taşındı, gitti geldi ve çar naçar bu teklifimi kabul etti. Ona sahip olacağım zaman bana dedi ki:
Allah'tan kork! Dinin uygun görmediği bir yolla beni elde etme!
En çok sevip arzu ettiğim o olduğu halde kendisinden uzaklaştım. Verdiğim altınları da geri almadım.
Allah'ım! Eğer ben bu işi senin rızânı kazanmak için yapmışsam, başımızdaki sıkıntıyı uzaklaştır, diye yalvardı.
Kaya biraz daha açıldı; fakat yine çıkılacak gibi değildi.
Üçüncü adam da:
- Allah'ım! Vaktiyle ben birçok işçi tuttum. Parasını almadan giden biri dışında hepsinin ücretini verdim.
Ücretini almadan giden adamın parasını çalıştırdım.
Bu paradan büyük bir servet türedi.
Bir gün bu adam çıkageldi.
Bana:
- Ey Allah kulu! Ücretimi ver, dedi.
Ben de ona:
- Şu gördüğün develer, sığırlar, koyunlar ve köleler senin ücretinden türedi, dedim.
Adamcağız:
- Ey Allah kulu! Benimle alay etme, deyince, seninle alay etmiyorum, diye cevap verdim.
Bunun üzerine o, geride bir tek şey bırakmadan hepsini önüne katıp götürdü.
Rabbim! Eğer bu işi sırf senin rızanı kazanmak için yapmışsam, içinde bulunduğumuz sıkıntıdan bizi kurtar, diye yalvardı.
Mağaranın ağzını tıkayan kaya iyice açıldı; onlar da çıkıp gittiler. (Buhârî, Müslim, )
Ey Rabbimiz, ihlaslı kullarının amelleri hürmetine, bugün bizleri de tıkatıldığımız mağaralardan kurtar. Salih ve ihlaslı ameller yapmayı ve bu amellerimizle sana dua etmeyi nasip eyle. Amin.