Rahim’in Tecellisi ve Koparılan Bağlar
Geçen haftaki yazımızda; ‘Rahman’ isminin anlamı üzerinden mü’minin yaratılmış her şeye karşı merhametli olması gerektiği konusuna değinmiştik. Bu yazımızda ise ‘Rahim’ ismini ele alacağız. ‘Rahim’ isminin anlamı: Yalnızca Müslüman olanlara, yani; kendisine iman edenlere dünyada ve ahirette merhamet eden, onları affeden demektir.
‘Rahim’ ismi Kur’an-ı Kerim’de 114 defa geçmekte olup sayıca ‘Rahman’ ismini geçmiştir. Az da olsa Kur’an’i bilgisi olan herkes bilir ki; Kur’an-ı Kerim’deki kelime tekrarları tesâdüfi değildir. Bir konu yahut bir kelime ne kadar çok tekrar edildiyse, o kadar çok üzerinde durulmaya değer bir nitelik kazanmaktadır.
Bu isim; Rabbimizin sıfatlarından biri olup başka şeylere de verilmiştir. Örneğin; akrabalık bağları ‘sıla-i rahim’ olarak adlandırılmıştır. Ayrıca bu ismin, insanın varoluş sürecinin başlangıcında, bir tohum olarak atıldığı anne karnındaki organa verilen isim olması hayrete değerdir. Hele ki; iç organlar içerisinde bağlarla bağlanmış (rahim kordonu) olan tek organın rahim olması, birçok hikmeti barındırmaktadır.
Anne rahminde yeşeren tohumla beraber aynı zamanda sıla-i rahim başlamış olur. Anne ile göbek bağından bağlı bir şekilde yaşamını sürdüren bebek, dünyaya gelişinin ilk günlerinde dahi, göz teması sayesinde ailesi ile arasında manevi bir bağ oluşur. Bu nedenle uzmanlar özellikle annenin bebeğini emzirirken gözlerinin içine bakmalarını tavsiye ederler. Bebeğin doğumuyla, anneye yoğun bir şefkat ve merhamet duygusu bahşedilir. Bu durum Rabbimizin bebeğe olan muazzam merhametinin yansımasıdır. Annenin bu şefkati zamanla çocuk kendi kendine yetmeğe başlayıncaya kadar yavaş yavaş azalır, fakat bitmez.
Anne ile göbek bağından başlayan ilk akrabalık bağı, daha sonra baba ve kardeşlerle devam eder. Büyüyüp kendi kendine yetmeye başladıkça bu bağ zayıflamaya başlar. Çünkü yaşam içerisinde Rabbimizin koyduğu bir kanun olarak sayısız ihtiyacımız olmakla beraber, bu ihtiyaçlar sayesinde sosyal bir varlık haline geliyoruz. İhtiyaçlarımızın azaldığı oranda, insanlarla ilişkilerimiz de azalıyor. Bu durum toplum açısından kaçınılmazdır.
Nitekim; batı toplumlarına baktığımız zaman akrabalık bağlarının neredeyse hiç kalmadığını görüyoruz. On sekiz yaşına basan kişi artık yetişkin sayılıyor ve ayrı bir eve çıkarak kendi ayaklarının üzerinde durması bekleniyor. Ailesiyle ilişkisi ise sadece onlara ihtiyaç duyduğu zamanlarda sürüyor. Anne-baba yaşlanınca, ya huzurevlerine bırakılıyorlar yahut yalnız başlarına evlerinde ölüyorlar. Batıdaki bu durum tüketim toplumlarının geldiği noktayı gözler önüne sermektedir.
Müslüman toplumlarda aile ve akrabalık kavramları çok uzun süre muhafaza edilebildi. Çünkü İslam’ın akrabalık bağlarına verdiği önem zamanla toplumda bir gelenek haline gelmişti. Geleneklerin katı bir şekilde uygulandığı toplumlarda ise nesiller devam ettikçe işin hikmetini bilmeyenler bu kez gelenek karşıtlığına soyunurlar. Özellikle günümüzde batıyı örnek alan bu nesil maalesef aile ve akrabalık bağlarını da reddetmekteler. Batının bu anlamda sürüklendiği mahvoluşu görmemekte ısrarcı davranıyorlar. Ülkemizde özellikle büyük şehirlerde, huzurevlerinin sayısı günden güne artmaktadır.
İslam’da akrabalık bağlarına verilen öneme dair bir çok ayet ve hadis bulunmaktadır. Yalnız konumuzla bağlantılı olarak şu hadisi kudsinin yeterli olacağı kanaatindeyiz:
“Ben Rahman’ım, hısım ve akrabalık da adımdan ayırdığım rahîm kelimesiyle anılmıştır. Akrabalık ilgisini sürdürenle ben de ilgimi devam ettiririm, bu ilgiyi kesenlerden ben de ilgimi keserim”
Hülasa şöyle buyuruyor; eğer ki anne rahmindeki bağla başlayan ‘sıla-i rahim’ bağını gözeten bir mümin olursanız, bende ‘rahim’ ismimin tecellisi ile sizlere merhamet ederim. Böylece hem bu dünyanız mamur olur, toplumunuz güçlenir, hem de ahirette sizi bağışlarım.
Rabbimizin ilgisini kesmesi elbette hem dünyada hem ahirette merhametten yoksun kalmak demektir. Onun merhametinden yoksun kalmanın ebedi hüsran ve azap sebebi olacağı da unutulmamalıdır.
Selam ve dua ile…