• DOLAR 34.637
  • EURO 36.501
  • ALTIN 2931.411
  • ...

Günlük hayatımızda, her işin başında besmele çekeriz. ‘Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla başlarım’ anlamına gelen besmelenin hikmetleri elbette saymakla bitmez. Hatta hayatın tüm sırlarının besmelenin başındaki ‘b’ harfinde saklı olduğunu söyleyenler olmuştur.

  Peki hiç düşündük mü, bu kadar sıklıkla tekrar ettiğimiz besmelede, esmaî-hüsna’da bulunan o kadar isim içerisinden neden özellikle ‘Rahman’ ve ‘Rahim’ isimleri geçiyor?

 Besmele’de geçen Rahman ve Rahim isimlerinin anlamlarına baktığımızda, Rabbimizin merhametinin geniş kapsamını görürüz. Rahman yaratılmış olan her şeye ihtiyacını veren, merhamet eden anlamını taşırken, Rahim ise özel olarak, kendisine iman edenlere merhamet eden, ahirette onları bağışlayan demektir.

 Mü’min olmanın en bariz göstergesi; üstad Bediüzzaman’ın tabiriyle esmaî-hüsna’ya ayna olmaktır. Daha açık anlamıyla; bir insan esmaî-hüsna’da bulunan Rabbimizin isimlerini ahlakına yansıttığı ölçüde, imanı kemâle erer.

 Bu anlamda mü’minlerin sahip olması gereken vasıfları sıralayacak olursak, günlük hayatta çokça kullandığımız besmelede geçen bu iki ismin barındırdığı anlamlar ilk sırada yer alması gereken hususiyetlerdendir.

 İlk olarak ‘Rahman’ ismini ele alalım. Canlılık vasfı olan her şeye karşı merhametli olmak, tüm insanlara, hayvanlara, bitkilere karşı bile merhameti kuşanmak, mü’min olmanın gereğidir.

 Ne yazık ki; bu vasfa sahip olmayanların iktidarda olduğu bir çağdayız. İnsanların yaşam haklarının ellerinden alındığı, çıkarlar uğruna yapılan savaşlarda zulmen öldürülen masumların, çığlıklarının arşa çıktığı elim bir çağda…

  Bir yandan yeraltı kaynaklarının çokluğuna rağmen, Afrika’da açlıktan ölenler, öte taraftan Amerika’da obeziteden ölenler…

 Yapılan araştırmalar obezitenin sebebinin psikolojik travmalar olduğunu göstermektedir. Psikolojik travmaların en belirgin sebebi ise inanç yoksunluğudur. Hakkaniyetli bir perspektiften bakabilen bir mü’min; Afrika’da açlıktan ölenlere üzüldüğü kadar, Amerika’da obeziteden ölenlere de üzülmelidir. Zira; İslam’ı tanımamış, yahut İslam düşmanlığı yüzünden yanlış tanımış insanlar nefrete değil merhamete layıktır.

  Rahman isminin tecellisi olarak, yüce Rabbimiz, kendisine iman etmeyen, dolayısıyla hem kendi nefsine zulmeden, hem de başkalarının zulmüne uğrayan insanları, Müslümanlar eliyle kurtarmak ve hidayete ulaştırmak istemektedir. Bu yüzdendir ki, cihadı farz kılmıştır. İslam’da cihadın asıl gayesi, yeryüzünde adaleti yaymak, yani her hak sahibine hakkını vermektir. Sömürü düzenlerine karşı insanları uyandırmak, İslam’ı doğru tanımalarının önündeki engelleri kaldırmaktır.

  Bu yolda ihlas ve samimiyetle yapılan her çalışma insana, tadını başka hiçbir şeyde bulamadığı muazzam bir lezzet verir. Daha önce karpuz yememiş bir insana, karpuzun tadını tarife çalışmak ne kadar anlamsızsa, bu tadı tarif etmeye kalkışmak da o denli zordur. Ancak daha önce bunu tatmış bir insan kolaylıkla anlayabilir.

  Elbette bahsettiğimiz şey, sadece cihadın bu dünyadaki karşılığıdır. Asıl gaye ahirette Rabbimizin ünsiyeti, rızasıdır. Hele ki bu yolda şehadete ulaşmak; sorgusuz, sualsiz cennet ve peygamberlerden sonraki mertebeye ulaşmaktır.

  Şehadet, birçok insanın yanlış anladığı gibi körü körüne ölmek değil, bilhassa diğer insanların kurtuluşu için kendini feda etmek demektir.

  Rabbimiz; Ahzab suresinin 23. ayetinde şöyle buyuruyor:

"Mü’minler içinde Allah’a verdikleri sözde duran nice erler var. İşte onlardan kimi, sözünü yerine getirip o yolda canını vermiştir; kimi de (şehitliği) beklemektedir. Onlar hiçbir şekilde (sözlerini) değiştirmemişlerdir.” (Ahzâb, 23)

  Rahman’ı anlayan ve bu yüce hasleti kalbinde taşıyan her mü’min cihad aşkı ve heyecanıyla yanıp tutuşur, bu yolda vaktini, malını, ailesini ve hatta canını feda etmekten imtina etmez.

  Rahim isminin anlamını başka bir yazıya havale ederek, Rahman olan Rabbimizden bizleri de bu yolda canını feda edenlerden kılmasını niyaz ederiz…

Selam ve dua ile…