Seyda’mızı Kaybettik!
Sabah namazı sonrası birkaç dakika haberlere göz atıp bir gelişme var mı yok mu diye bakarım bazen. Bu sabah da öyle yaptım. Doğruhaber Sitemize bir göz atayım dedim. Üst tarafta siyah puntolarla yazılmış bir son dakika haberi beni derin bir hüznün kucağına attı. Haberde Molla Mustafa Durgun’un tedavi gördüğü hastanede Hakk’ın rahmetine kavuştuğu yazılıydı.
Bir anda kırk yıl öncesine gittim. Lise bire yeni başladığım yıla… Ergani Dicle Öğretmen Lisesinde yatılı okuyordum o zamanlar. Ergani ile okulumuz arasında beş kilometrelik bir mesafe vardı. Bazen ilçe merkezine geliyor, akşam olmadan dönüyorduk. O gün Ergani’ye gelmiş, okula dönmek için geç kalmıştım. Karanlık çökmüştü. Yağmurlu bir gündü.
O zamanlar İslam davasıyla tanışmıyordum. Ama namaz kılıyordum. Hem namaz kılmak hem de yağmurdan korunmak için ilçenin merkezinde, çarşıda bulunan Ulu Cami’ye sığındım. Namazdan sonra okula nasıl gideceğim diye kara kara düşünürken bir elin omuzuma dokunmasıyla başımı çevirdim.
Nur yüzlü, tatlı bakışlı, sevecen bir adam gülümseyerek bana selam verdi. Otuz beş, kırk yaşlarında, sakallı bir adamdı. Çok güzel bir Türkçesi vardı. Çok nazik ve etkileyici konuşuyordu. Ulu Cami’nin İmamıydı bu genç hoca…
İlk defa tanışmamıza rağmen çok ilgi gösterdi bana… Kolumdan tutup lokantaya götürdü, akşam yemeği ikram etti. Ben yoksul bir köy imamının çocuğuydum. Hayatımda ilk defa lokantaya gidiyordum. Sonra beni kendisinin baktığı medreseye götürdü. Akşamın geç vaktine kadar ilgilendi. Birlikte çay içtik. O gece orada yattım. Ertesi gün de erkenden medreseye geldi, birlikte kahvaltı yaptık. Sonra okula döndüm.
Evet, o hoca Molla Mustafa Durgun’du. Hayatımda çok derin izler bırakan, davayla tanışmama vesile olan o günkü ilgisini asla unutamayacağım, anılarımın arasında yerini aldı. Sonradan Molla Mustafa ile tanışıklığımız ve beraberliğimiz arttıkça onun benim gibi yüzlerce gençle böyle yakından ilgilendiğini ve onları İslam davasına kazandırdığını gördüm.
Çok büyük bir birikimi vardı. Bu birikimini etkileyici bir hitabet gücüyle karşısındakilere aktarabiliyordu. Cuma günleri Seyda’nın hutbe okuduğu camiye şehrin her tarafından insanlar onu dinlemek için gelirdi. Böyle hatip biriydi. Bu birikimine, hitabetine takva ve ihlas elbisesini giydirdiği için toplumun çok sevdiği, değer verdiği, önemsediği bir insan haline gelmişti. Özellikle gençler onu çok seviyordu.
Ergani ve köylerinde, özellikle gençler arasında İslami şuurun güçlenmesinde büyük katkısı vardı. İlçede ilk İslami kitapevini de damadına o açtırmıştı.
O ömrü boyunca İslam davasının yılmaz bir savunucusu oldu. Bu uğurda büyük musibetlere uğradı. Sürgünler, hicretler yaşadı. Görevden alındı. Ama asla yılmadı. Yaşlılık yıllarında bile İslam’ın hizmeti için koşturup durdu. Yüzlerce talebe yetiştirdi.
O ilmiyle amil bir İslam âlimi, gerçek bir peygamber varisiydi. Az yetişen bir yıldızdı.
Yıldızlarımızın kayıp gitmesi ne acı! Yerlerinde ciddi bir boşluk bırakıyorlar. Öylelerinin yetişmesi o kadar nadir ve zor ki…