• DOLAR 34.944
  • EURO 36.745
  • ALTIN 2979.98
  • ...

Aslında sanat da edebiyat da vahiy kaynaklıdır, varlığını vahye borçludur. Çünkü sanat ve edebiyat ruhla alakalıdır, Merhum Aliya Izzetbegoviç’in dediği gibi ruhun bir tür dışa yansımasıdır. Sanat ve edebiyatın muhatabı ruhtur, kalptir, duygulardır.

Sanat ve edebiyat, tanımını en hakiki şekilde yüce Kur’an’da bulur. Kur’an, İslam davetçilerine doğruları insanlara götürürken en güzel kelimeleri kullanarak, en etkileyici bir üslupla, hikmetle, ruhları ve duyguları okşayarak götürmelerini ister. Yani anlatım dilini mükemmel bir şekilde kullanmalarını salık verir. İşte Kur’an’ın bu buyruğunun planlı, ölçülü bir şekilde hayata geçirilmesinin karşılığı sanat ve edebiyattır.

Bizden önceki Müslümanlar, özellikle İslam’ın zuhurundan sonraki ilk nesiller bunu böyle anlamışlar; sanat ve edebiyat alanında insanlığın öncüsü konumuna yükselip şiir, öykü, resim, mimari ve daha birçok sanat ve edebiyat dalında şaheserler ortaya koymuşlardır.

Gerçek sanat ve edebiyatın sahiplerinin, öncülerinin Müslümanlar olduğunu, Batılı sanat ve edebiyat adamlarının bu konuda Müslümanlardan çok şey öğrendiklerini insaflı Batılı sanatçılar ve edebiyatçılar da itiraf etmişlerdir.

Bu insaflı edebiyatçılardan biri de Tolstoy’dur. Tolstoy, “Sanat Nedir?” adlı eserinde edebiyatı Müslümanlardan öğrendiğini söylemektedir. Edebiyatın edepten geldiğini, bunu da en güzel şekilde Müslüman edebiyatçıların başardığını ifade eden Tolstoy, mevcut kitabında İslami edebiyat ve sanata büyük övgülerde bulunmaktadır.

Gerçekten de İslam medeniyeti bu kadar gerileyip ölümcül darbeler almasına ve en az üç asırdır dünya Batı uygarlığının tahakkümüne girmesine rağmen hala insanlık Mevlâna ayarında, Sadi denginde bir edebiyatçı, sanatçı yetiştirememiştir.

Hindistanlı Müslüman Bilgin Hasan En-Nedvi’nin dediği gibi, Müslümanların gerilemesiyle dünya çok büyük şeyler kaybetti. İnsanlığın kaybettiği değerlerden biri de gerçek sanat ve edebiyat, gerçek sanat ve edebiyat adamlarıdır.

Müslümanlar birçok alanda olduğu gibi, sanat ve edebiyat alanında da gerileyince meydan sahte sanatçılara, edebiyat müsveddelerine kaldı. Her tür güzelliğin, erdemin, nezaketin, terbiyenin uzmanlık dalı haline gelmesinin adı olan sanat ve edebiyat; soytarıların, terbiyesizlerin, ahlaksızların, şehvetperestlerin insafına terk edildi. Bu paçavralar soytarılığı sanat, edepsizliği edebiyat diye yutturmayı başardılar ne yazık ki…

Bugün birçok ülkede olduğu gibi ülkemizde de Türkiye’de de sanat ve edebiyatla yakından uzaktan alakası olmayan edepsizler, soytarılar, ruh ve kalp düşmanları, dillerinden kir ve pislik akan şarlatanlar sanat ve edebiyat yaptıkları iddiasıyla halkın dinine, ahlaki değerlerine, kutsallarına savaş açmış durumdadırlar. Her türlü ahlaksızlığı, edepsizliği, fuhşiyatı, sapıklığı, çirkinliği, yalan ve iftirayı,  zulme ve sömürüye çanak tutmayı, sapkın ideolojileri övmeyi, içlerinde doğup büyüdükleri toplumlarını aşağılayıp küçümsemeyi, ülkenin ve genç nesillerin geleceğini karartacak fikirlere kalemşörlük yapmayı, din düşmanlığını, çıplaklığı, İslam büyüklerini, İslam’ın öncü neslini alaya almayı, mukaddes ayların, İslam büyüklerinin isimlerini alay konusu yapıp toplumun gözünde değersizleştirme çabası içine girmeyi; evet, bütün bunları sanat ve edebiyat adına yapmayı kendilerine meslek edinmiş bu değersiz insan paçavralarıyla mücadele şart…

Bu ülkenin, bu halkın makus talihini aydınlık yarınlara taşımak için sanat ve edebiyatı tekrar gerçek sahipleriyle, yani Müslümanlarla buluşturmamız gerekmektedir. Müslümanlar en güçlü bir şekilde, İslam’ın ilk nesillerinin yaptığı gibi sanat ve edebiyat alanına el atmalı, meydanı bu sahtekâr paçavralara bırakmamalıdır.