• DOLAR 34.944
  • EURO 36.745
  • ALTIN 2979.98
  • ...

Son haftalarda İslam ülkeleri arasındaki normalleşme adımları geleceğe dair Müslümanlara, İslam ümmetine umut veriyor. Müslüman ülkeler arasındaki normalleşme, ilişkilerin güçlenmesi Müslüman halkların birbirlerine yakınlaşmasına da vesile olur kanaatindeyim. Yine bu normalleşme İslam ümmetini bölüp zayıflatma siyaseti üzerinden onları sömürme amacındaki şer güçlerin, Batılı emperyalistlerin projelerini de akamete uğratacaktır. Bu yüzden Amerika, israil ve Avrupa ülkeleri bu yakınlaşma ve normalleşmeden derin bir endişeye kapılmış bulunmaktadır.

Yoğun seçim sürecinden ötürü Türkiye’de fazla ilgi uyandırmayan ancak dünyanın gündemini meşgul eden ve İslam düşmanı devletleri büyük endişeye sevk eden bu normalleşmelerden biri hiç kuşkusuz İran İslam Cumhuriyeti ile Suudi Krallığının normalleşmesi, yakınlaşmasıdır. Bu normalleşme Suudi Kralı Selman'ın İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi'yi Riyad’a davet etmesi ve Reisi’nin bunu memnuniyetle kabul etmesi ile en üst seviyeye çıkmış bulunmaktadır.

Bilindiği gibi kırk dört yıl önce İran’da Müslüman halk Amerika’nın en has adamlarından olan Şah Muhammed Rıza’yı devirmiş, İmam Humeyni’nin önderliğinde İslami bir devrim gerçekleştirmişti. Amerika, israil ve diğer Batılı güçler, Ortadoğu’da Amerika ve Batının çıkarlarının en önemli koruyucularından biri olan Şahlık yönetiminin yıkılması karşısında büyük bir panik ve öfkeye kapılmış, Şahlık rejiminin geri getirilmesi için İran’ı çok yönlü bir saldırı altına almışlardı.

Amerika bu süreçte Körfez ülkelerini de İran’a karşı kışkırtmış ve o günden beri İran ile özellikle Suudi Arabistan iki büyük düşman ve rakip olarak mücadele sahnesinde yerlerini almışlardı. İslam dünyasının bu iki önemli devletinin karşılıklı düşmanlığı Müslümanlara çok şey kaybettirdi. Kaynakların heder edilmesi, fitnenin dal budak salması, milyonlarca Müslümanın can ve mal kaybına uğraması, İslam dünyasının istilacı Haçlılar karşısında zayıf düşüp korumasız kalması gibi çok büyük kayıplar yaşadı İslam dünyası. Yemen ve Suriye’deki iç savaş ve korkunç yıkımlarda da bu düşmanlığın etkisi büyüktür. Yine Irak ve Afganistan’ın işgalinde, israil denen terör rejiminin güçlenmesinde bu düşmanlığın rolü inkâr edilemez.

Gelinen süreçte bu düşmanlığın İslam ümmetinin hiçbir kesimine, hiçbir İslam ülkesine yarar sağlamadığı anlaşılmıştır. Müslüman dünyanın acımasız, istilacı düşman karşısında normalleşmekten başka çaresinin olmadığı, kurtuluş ve izzetin Siyonist rejimle değil, Müslümanların birbirleriyle normalleşmesinde olduğu ortaya çıkmıştır.

Aynı şey Türkiye’nin, Suriye ve Mısır’la normalleşmesi adımı için de geçerlidir. Türkiye bu konuda olumlu ve doğru bir adım atmıştır. İnşallah diğer İslam ülkeleriyle de her türlü sorun ve sıkıntıyı kardeşlik hukuku içinde halleder ve ümmetin güçlenip kalkınmasına katkıda bulunur.

Müslüman ülkeler, Siyonist rejimle her türlü ilişki ve normalleşmeyi sonlandırıp birbirlerine yönelme, birleşme, vahdeti sağlama, ümmetin maslahatını önceleme mecburiyetindedirler. 

İslam ülkeleri arasındaki normalleşme İslam dünyasına, İslam ümmetine, Müslüman halklara kardeşliği, vahdeti, izzeti, kalkınmayı, barışı, adaleti, insani ve İslami hakların önündeki engellerin kaldırılması, zulmün sona erdirilmesi, baskıcı politikaların engellenmesi sürecini de beraberinde getirmelidir.

İslam ülkeleri İslam kardeşliği ve ümmetin kurtuluş ve maslahatı ön kabulüyle ve bunu referans alarak normalleşme sürecinin başarıya ulaşacağı bilinciyle hareket etmelidir. Bu normalleşme sürecinde ulusal çıkarlar değil, ümmetin çıkarları baz alınmalıdır.

Böyle bir anlayışla atılacak normalleşme adımları İslam milletleri ve İslam mezhepleri arasındaki fitneleri bertaraf edecek, Suriye ve Yemen’deki yangınların söndürülüp bu ülkelerin barış ve huzur atmosferini yakalamalarına vesile olacak, Irak’ın özgürleşmesi, Afganistan’ın kalkınması, Siyonist çetenin yenilgiye uğratılması, Mısır ve birçok İslam ülkesinde Müslüman halklara yönelik zulüm ve baskı politikalarının bitirilmesi sürecini başlatacaktır inşallah.