MUHABBET OLMADAN VAHDET OLUR MU?
Kuşkusuz son yıllarda Müslümanların arasındaki iç ihtilafların, iç savaşların, fitnelerin büyük artış göstermesi mezhepçiliği adeta hortlatmış durumda. Başta Amerika, israil ve diğer Batılı şeytani güçlerin milyarları, trilyonları harcayarak uygulamaya koydukları projelerin sonucu olan bu iç ihtilaflar, iç savaşlar, fitneler Batı kaynaklı ve siyasi olmalarına rağmen ne yazık ki dönen dolaplardan habersiz Müslüman kitleler tarafından mezhep farklılıklarının sonucu olarak algılanıyor. Şeytani güçler ve uşakları bu çatışma ve fitnelere mezhep elbisesi giydirdikleri için Müslümanlar da durumun böyle olduğunu sanıyor.
Uygarlık olarak can çekişen, albenisini yitiren, vahşi yüzü orta yere dökülen Batı, kendisine alternatif olabilecek, tarih sahnesinden silecek tek gücün İslam olduğunu anladığı günden beri tüm imkânlarını seferber ederek ve her türlü kirli yola başvurarak İslam’ı, İslami uyanışı, Müslüman halkların dirilişini engellemeye, en azından bu süreci geciktirmeye, varlığını, sömürüsünü bir müddet daha sürdürmeye çalışıyor…
Ve Batı İslam medeniyetinin zuhurunun önündeki en büyük engellerden birinin Müslümanların arasındaki tefrika, Müslümanların birlikte hareket edememesi olduğunu biliyor. Müslümanların vahdetinin kendi sonu olacağını hissediyor. Müslümanların, ümmetin vahdetini engellemek için kullandığı kartlardan en önemlisi ise son yıllar itibariyle mezhepçilik. Sünnilerden, Şiilerden, başka mezheplerden satın aldığı, çeşitli algı operasyonlarıyla düşüncelerini etkilediği birçok âlimin, aydının, politikacının da yardımıyla mezhepçilik fitnesini körüklüyor. Birçok alim ve aydın da sahnelenen projelerin farkında olmadan bu kirli algının etkisinde kalarak ümmetin düşmanlarının değirmenine su taşıyor.
Bu tuzak ve projelerin az çok farkında olan, farkında olduğunu sanan, ümmetin vahdetine önem veren veya önem verdiğini sanan bir grup Müslüman da ne yazık ki bilmeden, farkına varmadan gizli mezhepçilik yapıyor. Bilmeden yapıyor. Davranış ve söylemleriyle karşı mezhebe mensup Müslümanları ötekileştiriyor, töhmet altında bırakıyor, onları kötü gösteriyor, yok sayıyor, güzelliklerini görmezden geliyor.
Mesela onları şöyle söylerken duyuyorsunuz; Biz vahdet yanlısıyız. Müslümanların birliğine inanıyoruz. Biz bütün Müslümanları kardeş biliyoruz. Ehli kıbleyi asla tekfir etmeyiz. İslam düşmanlarının bu konudaki kirli projelerinin farkındayız. Ama karşı taraf öyle değil. Onlar bizi Müslüman görmüyorlar. Yanlışlıklarından, sapkınlıklarından vazgeçmiyorlar. Düşmanın ekmeğine yağ sürüyorlar. Ama bir şey olmaz. Onlar bizleri sevmese de, nefret etseler de, bizi Müslüman görmeseler de biz aynısını yapmayacağız.
Bu gizli bir mezhepçiliktir işte. Ve ne yazık ki birçok şuurlu Müslüman bu hastalığa yakalanmış durumda. Şiilerin de Sünnilerin de içinde bu hastalığa yakalanan birçok Müslüman var. Özellikle de Şii ve Sünni Müslümanların birlikte yaşadıkları, iç içe geçtikleri ülkelerde bu durum Müslümanlar arasında derin bir güvensizliği, karşılıklı yabancılaşmayı beraberinde getiriyor.
Müslümanlar birbirlerini sevmeseler, birbirlerine muhabbet duymasalar, hüsnü zan beslemeseler, birbirlerine şüpheyle baksalar nasıl birleşecekler? Vahdeti nasıl sağlayacaklar? Kudüs davası etrafında nasıl bir araya gelecekler? Düşmanın tuzaklarını nasıl boşa çıkaracaklar?
Gizli mezhepçilik hastalığının yayılmasında Sünni toplumlarda Şiicilik, Şii toplumlarda Sünnicilik yapan, asırlardır tartışılmasına rağmen çözülemeyen bazı ihtilafları sürekli kaşıyan kesimlerin suçu da vardır. Gün Şiicilik, Sünnicilik yapma günü değil. Gün Müslümanların kardeşliğini zedeleyecek ihtilafları kaşımanın zamanı değil.
İslam ümmeti, İslam dünyası insanlık tarihinin en barbar, en vahşi uygarlığının saldırısı ve istilası altında… Sadece İslam ümmeti değil tüm dünya halkları korkunç bir sömürü, zülüm, barbarlık ve sapkınlık altında inliyor, bu vahşi uygarlığa esir olmuş. Ve tek yol, tek çare, tek çözüm Müslümanların uyanışı ve vahdeti…
Ümmetin vahdeti dışında kurtuluşa götürecek başka bir yol yok! Bu yolu tıkayan her girişim, her söylem ümmetin özgürlük ve kurtuluşuna vurulmuş bir darbedir.