İÇİMİZDEKİ YERLİ AMERİKALILAR
Adları Ahmet, Mehmet, Hasan, Hüseyin, Ayşe, Fatıma olan, kimliklerinde kocaman harflerle İslam yazan ama Amerikalılar gibi düşünen, onlar gibi hisseden, Amerikalıların çıkarlarını kendi çıkarları bilen şu bizim yerli Amerikalıları, içimizdeki Amerikalıları anlamak gerçekten çok zor. Hiçbir ihanet, hiçbir alçaklık, karşılaştıkları hiçbir zillet ve aldatılmışlık onları Amerika sevdasından vazgeçiremiyor.
Kendi dinlerinden, kendi ırklarından, kendi coğrafyalarından yüzlerce, binlerce insan, kadın ve çocuk katledilince hiç görmüyorlar, duymuyorlar, görseler de görmezden geliyorlar. Din, kan ve coğrafya akrabalıkları olan kendi insanlarının katledilmeleri karşısında en ufak bir acıma, üzüntü hissi belirtmiyorlar. Kadınlar, çocuklar, yaşlılar, masum siviller yüz binler halinde öldürülüyor, vahşi katliamlardan geçiriliyor, soykırım uygulanıyor, açlıkla pençeleşiyor, ölümden kaçarlarken denizlerde topluca boğuluyor, en kötü şartlar altında toplama kamplarında yaşamaya mecbur bırakılıyor, ülkeleri yağmalanıyor, ırzlarına geçiliyor, şehirleri yakıp yıkılıyor ama bu yerli Amerikalılarda tık yok. Sanki kıyımdan geçirilen bu mazlumlar insan değil de birer sinek, kelebek veya karınca yığını… İnanır mısınız belki de karıncalara, sineklere veya kelebeklere daha çok acıyorlardır bu yerli Amerikalılar…
Dediğim gibi Amerika’ya o kadar âşık ve sevdalılar ki Amerika’nın bizzat onlara yönelik hiçbir ihaneti onları bu aşk ve sevdadan vazgeçiremiyor. Amerika’nın onları bir paçavra gibi kullandıktan sonra fırlatıp atması, işini bitirdikten sonra yüzüstü bırakması, hatta kendisi onları cezalandırması, harcaması bu Amerika sevicileri etkilemiyor.
Amerika’nın kullandıktan sonra ihanet ettiği, harcadığı, kendi elleriyle imha ettiği dostları, uşakları, köleleri o kadar çok ki! O kadar çok örnek verilebilir ki! Saddam’dan tutun Hüsnü Mübarek’e kadar o kadar çok harcanan uşak var ki!
En son örnek Afganistan… Amerika yirmi yıl boyunca Afganistan’daki uşaklarını, kölelerini her türlü kirli işte kullandı. Bu işbirlikçilerin efendileri Amerika için yapmadıkları fedakârlık kalmadı. Amerika’nın menfaatleri uğruna halklarına, dinlerine, vatanlarına ihanet ettiler. Kendi insanlarını vahşice katleden, ülkelerini insafsızca sömürüp talan eden bu vahşi düşmana hizmette kusur etmediler. Peki, sonra ne oldu. Kendi köpekleri kadar, içki şişeleri kadar değer vermedi onlara Amerika ve Batı…
Ne yazık ki içimizdeki yerli Amerikalılar bu yaşananların hiç birinden etkilenmiyorlar. Amerika’ya olan kara sevda gözlerini kör etmiş, kalplerini katılaştırmış, bilinçlerini felce uğratmış. Amerika diyorlar da başka bir şey demiyorlar. Amerika’nın bu ülkeye, Türkiye’ye verdiği sayısız zararın, ihanetin, düşmanlığın onlar üzerinde hiçbir etkisi yok. Daha düne kadar bu ülkenin meclisini, çarşı ve pazarlarını bombalayıp masum insanlarını katleden, askeri darbeleri destekleyip halkın özgürlük ve izzetini çalmaya çalışan Amerika değil mi?
Şehit Molcom X’in bu kölelik ruhunu mükemmel bir şekilde yansıtan bir yazısını okumuştum. Şöyle diyor Şehit Malcom X: “ İki tip zenci var. Kır zencisi ve bir de çiftlik zencisi… Kır zencisi sürekli tarlalarda, kırlarda çalıştığı için efendisine bir derece yabancı gözüyle bakar. Köleliğinin farkında olur. Ama aynı şey çiftlik zencisi için geçerli değildir. Çiftlik zencisi kendisinin köle olduğunun, sömürüldüğünün farkına varmaz çoğu defa. Efendisinin çıkarlarını kendi çıkarlarıyla bir sayar. Mesela efendisinin çıkarlarından bahsederken efendimin çıkarları demez. Bizim çıkarlarımız der. Bizim evimiz, bizim çiftliğimiz, bizim tarlamız, bizim hayvanlarımız der. Zavallı çiftlik zencisi kendisinin birkaç lokma yemek karşılığında gece gündüz durup dinlenmeden çalışıp çırpındığını, zavallı, meteliksiz bir köleden başka bir şey olmadığını, sömürüldüğünü anlamaz.”
Bizim yerli Amerikalılar da aynı Şehit Malcom X’in anlattığı çiftlik zencilerine benziyorlar. Birkaç kemik karşılığında Amerika’ya sınırsız bir muhabbet ve kölelikle bağlanıyorlar. Kendilerini Amerikalı sanıyorlar, Amerika’nın çıkarlarını kendi çıkarları biliyorlar. Onları, yayın organlarını, televizyon ve gazetelerini takip eden biri kendini Amerika’daymış gibi hisseder.
Mesela son Kabil saldırısı… DEAŞ’ın bombalı saldırısı… Bu vahşi saldırıda yüzden fazla mazlum, savunmasız, suçsuz, o esnada oradan geçmekte olan Afganlı kadın, çocuk ve erkek katledildi. Saldırıda birkaç işgalci, katil Amerikalı asker de öldü. Saldırıdan sonra içimizdeki yerli Amerikalıların kontrolündeki basın organlarına bakın bir. Hepsi saatlerce canlı yayına geçtiler. Amerikalı askerler için adeta matem tutup gözyaşı döktüler. Bu kanalları izleyen, yazılı basın organlarını, haber sitelerini takip eden birçok insan kendini Amerika’da sanmıştır mutlaka. Lakin bu yerli Amerikalılar bu saldırıda katledilen masum Afgan halkını hiç görmedi. Sanki sadece on üç Amerikalı asker ölmüş gibi haberleri verdi.
Evet, gerçekten içimizdeki bu yerli Amerikalıları anlamakta zorluk çekiyorum.