Camiler Desteklenmeyecekse İmam da Atanmasın
Devlet tüm camilere istinasız resmi imam atıyor. Camilerin her şeyini istinasız kontrol ediyor. Diyanetin bildirdiği hutbelerin dışında hutbe okumak yasak… Kısacası Türkiye Cumhuriyetinde camiler devletin birer resmi kurumu konumunda ve her şeyleriyle denetim altında.
Ama iş camileri inşa etmeye, masraflarını, bakımını, ihtiyacını karşılamaya gelince burada iş değişiyor. Devlet, camiler bana çalışacak, resmi din anlayışının birer tebliğcisi olacak, benim dışımda camilerde kimsenin söz hakkı olmayacak; lakin camiler halkın parasıyla yapılacak, ihtiyaç ve masraflarını halk karşılayacak diyor.
Nerde görülmüş böyle bir şey? Hangi resmi kurum böyle muameleye maruz kalıyor? Madem camilerin yapımını, tüm masraflarını halka yüklüyorsunuz, o zaman camilerin yönetimini de halka bırakın? Halkın seçeceği din âlimlerine bırakın. Camileri desteklemeyecekseniz imam da atamayın.
Bu konu da nerden çıktı diyeceksiniz. Malumunuz, Doğudaki birçok caminin elektriklerini kestiler. Cami cemaati karanlıkta bırakıldı. Cami cemaati açıkça rencide edildi. Camiler hakkında da kötü bir algı oluşturuldu. Bu sorun hala devam ediyor.
Hiç kimsenin camileri kötü göstermeye, cami cemaatini rencide etmeye hakkı yok. Madem camiler resmi kurum statüsünde görülüyor, o zaman diğer kurumlara tanınan tüm haklar camilere de tanınmalı. Nasıl ki okulların, diğer kurumların elektrik ve su faturaları dâhil tüm masrafları, bakım ve onarım işleri devlet tarafından karşılanıyor, aynı uygulama camiler için de olmalı. Hangi okulun elektrik borçlarından ötürü elektriği kesilmiş?
Cami masraflarının halka bırakılması cami imamlarını, din görevlilerini de son derece rahatsız ediyor, onları adeta dilenci konumuna düşürüyor. Cami imamları her Cuma günü minberlerden halktan sadaka dileniyor. Her hafta, hutbede“ Camilerimizin şu şu ihtiyaçları var, bakım için şu kadar para harcadık, şu kadar elektrik ve su borcumuz var. Allah için yardım edin!” diyen bir imamın, cami görevlisinin verdiği hutbeler, vaazlar ne kadar etkili olur?
Ben sıradan bir Müslüman olarak, cami cemaatinin bir ferdi olarak imamın her hafta yardım istemesinden ötürü, onun adına utanıyor, rahatsız oluyorsam, siz varın cami imamını düşünün…
Halkın, toplumun camilere birer sadaka merkezi, sadaklarına muhtaç yerler olarak bakması istenmiyorsa, cami ve cami görevlilerinin toplumda saygıdeğer konumda olmaları arzulanıyorsa, dindar nesil iddiası samimi duyguların ürünüyse camilere destek olunmalı. Camiler için özel bütçe ayrılmalı…
Dediğim gibi, devlet camiler konusunda çifte standarttan vazgeçmeli. Ya camilerin yönetimleri halk, halk tarafından oluşturulmuş cami derneklerine bırakılmalı ya da camiler halkın sadaka ve infakına muhtaç halde bırakılmamalı.
Aslında camiler de Diyanet de özerk olmalı. Madem devlet laik bir yapıya sahip, tüm dinlere eşit mesafede, o zaman dinlerin ibadet merkezlerine de müdahale etmemeli. Dinlerin mabetleri o dinin dindarlarına bırakılmalı. Halkın büyük çoğunluğu Müslüman olan Türkiye’de camiler ve dinle ilgili kurumlar Müslüman halkın, İslam âlimlerinin inisiyatifine bırakılmalı. Laikliğin gereği de budur. Devlet camilere, dini kurumlara müdahale ederek kendi ilkelerini, laikliği çiğniyor.
Ancak devletin buna yanaşmayacağını herkes biliyor. Devlet kendi bekası için dini kontrol altında tutmaya, camileri resmi din anlayışının merkezleri yapmaya kararlı.
Madem devlet camileri resmi kurum statüsünde tutma konusunda ısrarlı, o zaman bunun gereğini yapmalı, diğer resmi kurumlara tanınan tüm haklar camilere da tanınmalı. Camileri, cami cemaatini, din görevlilerini rencide edecek, üvey evlat muamelesine muhatap kılacak uygulamalardan vazgeçilmeli.