• DOLAR 34.547
  • EURO 36.015
  • ALTIN 3005.461
  • ...

Yine bir Aşura mevsimindeyiz; acı, hüzün ama bir o oranda kahramanlık, cesaret, yiğitlik günlerinin anıldığı mevsimdeyiz. Hüseyni yiğitliği, Zeynebi cesareti anmamız, erkek ve kadın olarak o yüce şahsiyetlerden Allah yolunda, İslam için nasıl kurban olunması gerektiğini öğrenmemiz gereken günlerdeyiz…

Her yıl Müslümanlar Aşura günlerinde, Muharrem ayında Resulullah’ın ciğerparesi İmam Hüseyin’in ve Peygamberin ev halkının Kerbela çölünde alçakça, vahşice katledilmesinin, Peygamber evinin kadın ve çocuklarının esir alınıp köleler gibi zincirli el ve ayaklarla şehir şehir dolaştırılmalarının acısını, hüznünü ta derinden yaşar, gözyaşlarına boğulurlar. İslam tarihinin, belki de insanlık tarihinin en acı, en kahredici hadiselerinin başında gelen Kerbela hadisesi için ne kadar ağlansa, matem tutulsa azdır. Bu hüzün, bu keder hiçbir zaman bitmemeli… Bitmemeli ki zamanın Yezidlerine, zamanın İbn-i Ziyadlarına olan düşmanlık sona ermesin…

Ama İmam Hüseyin’in şehadetine, Seyyide Zeyneb’in esaretine ağlamak yetmez… Tek başına ağlamak İmam Hüseyin’in emel, hedef ve ideallerine ulaşmamızı sağlamaz. Ağlayacağız tabi ki… Resulullah’a ve O’nun temiz Ehl-i Beytine olan sevda ve muhabbetimizi dost ve düşmana ilan etmek için ağlayacağız. Lakin İmam Hüseyin ne için kıyam etti? Hedefi neydi? Ulaşmak istediği idealleri nelerdi? Ulaşmak istediği ideal nasıl büyük bir idealdi ki bu ideal uğruna her şeyini ortaya koydu? Canını, malını, dünyasını, ailesini, çocuklarını, sevdiklerini, dostlarını, sahip olduğu her şeyi gözünü kırpmadan feda etti. Ve bütün bunları feda ederken en ufak bir pişmanlık duymadı…

Biz bugünün Müslümanları, bizim zamanımız ile İmam Hüseyin’in zamanı arasında çok büyük benzerlikler var. Eğer İmam Hüseyin bugün dünyamıza teşrif etseydi ne yapardı acaba? Nasıl davranırdı? Bütün bir İslam coğrafyası zulüm, işgal, katliam, sömürü, talan, ahlaki ifsat altında inim inim inlerken ne yapardı acaba?

Bugün bizim dönemimiz ve İmam Hüseyin’in döneminin en önemli iki ortak özelliği var; Müslümanların içine düştüğü durum açısından… Birincisi dünya sevgisine olan aşırı tutkunluk ve bağlılık, ikincisi ise bu sevgiden kaynaklanan korkunç zillet…

Kerbela hadisesi yaşandığı zaman Peygamberin vefatının üzerinden ancak elli yıl geçmişti. Dönem tabiinin dönemiydi. Yani bilgi, kültür ve bilinç açısından Müslümanlar kötü durumda değildiler. Peygamberin, halifelerin, seçkin ashabın dönemini çoğu Müslüman ya bizzat yaşamış ya da yaşayanlarla tanışma imkânına sahip olmuştu. Ama buna rağmen Kerbela katliamı derin bir sessizlikle karşılandı. Müslümanlar İmam Hüseyin’e yardım etmekten çekindiler. Zilleti yiğitliğe tercih ettiler.

Neden? Müslümanlar İmam Hüseyin’i sevmiyorlar mıydı? Ehl-i Beyti sevmiyorlar mıydı? Tabi ki seviyorlardı. Peygamberin, cennet gençlerinin efendisi diye ilan ettiği İmam Hüseyin’e karşı o dönemin Müslümanlarının gönlünde büyük bir muhabbet ve sevgi vardı. Ama yine de onun katledilmesine sessiz kaldılar.

Çünkü dünyaya bağlanmışlardı. Fetihler yoluyla Allah’ın onlara lütfettiği zenginlik dünyevileşme hastalığına yol açmıştı. Dünyalarını, dünyevi kazanımlarını kaybetmekten korkuyorlardı. O yüzden zilleti tercih ettiler.

Bugün biz de aynı durumda değil miyiz? Müslümanız, iman ehliyiz, hiç kimse Allah’a ve Resul-i Ekrem’e olan sevgimizi sorgulayamaz! Ama dünyaya olan muhabbetimiz iman ve inancımız uğruna fedakârlık yapmamıza engel oluyor.

İmam Hüseyin’in en büyük ideali İslam ümmetini dünya sevgisi fitnesinden kurtarmak, uyandırmak, sarsmak, öze dönüşü sağlamak, dedesi Resulullah’ın(S.A.V.) dinini tekrar ihya edip hayata hâkim kılmak, İslami bir hükümet kurarak adaleti sağlamak ve zulüm ile zillet ortamını yok etmekti.

Evet, İmam Hüseyin ve yiğit yarenleri için kanlı gözyaşları dökelim ama hedefleri, idealleri üzerinde de kafa yoralım ve o yüce ideallerin peşinden koşalım.