Her şey çok güzel olacak…
Her şey çok güzel olacak diye bir sloganı bir yerden hatırlıyorum ama; dediğim o manada değil… İslam ümmetinin her şeyi çok güzel olacak… Başka çaresi de yok, başka yol da yok… Kafirler istese de istemese de Allah (C.C.) nurunu tamamlayacaktır… Ona canı gönülden inanıyoruz. Bize düşen tek şey ona göre gayret etmek ve çalışmaktır… Çalışmadan, gayret etmeden sade dualar ile hiçbir yere varamayacağız… Dünyada Allah’ın koymuş olduğu bir kanun, bir nizam vardır. Kimse için bunu değiştirmez ve değiştirmemiştir… Bizim sevgili Peygamberimiz (S.A.V.) ne çileler çekmiştir ne zorluklardan geçmiştir… Fakat, hiçbir zaman pes etmemiştir ve Allah’tan ümidini kesmemiştir… Canı gönülden davaya sarılmıştır ve elinden geldiği şekilde gayret göstererek çalışmıştır… Bize düşen, O’nu örnek alarak, gayret göstermektir. Sevgili Peygamberimiz (S.A.V.) davete başlarken Mekke’de sadece üç kişi idiler. Annemiz Hz. Hatice, kendisi ve 6-7 yaşındaki bir çocuk Ali (R.A.). Ne askerleri vardı ne de finans desteği… Etrafında zenginler de yoktu, önüne bir program koyan ve O’nu destekleyen ‘Dühat-ı Arab’(Arapların dahileri) de yoktu… Elinde sadece iman ve o imanın verdiği güç vardı. Sevgili Peygamberimizin Allah’a olan tevekkülü tam idi. Şüpheye mahal vermiyordu, canı gönülden inanıyordu. Dolayısıyla, ona şöyle bir ayet iniyordu: “Elbette işin sonu senin için öncesinden daha hayırlı olacaktır.”(Duha Suresi, 93/4). Tüm dünyayı karşısına almıştı ve tek bildiği sırat-ı müstakimden taviz vermiyordu… Her konuda bize örnek bırakmıştır… Siyasette, ticarette, savaşta, aile hukukunda, komşu ilişkilerinde, kardeşlikte, uluslararası ilişkilerde, emanette, ibadette ve nasıl güçlü bir toplum olunacağı hususunda… Bu ayetler sadece O’na inmemiştir, bize de inmiştir… Hatırlayın… “O halde sen hanîf olarak bütün varlığınla dine, Allah insanları hangi fıtrat üzere yaratmışsa ona yönel! Allah’ın yaratmasında değişme olmaz. İşte doğru din budur; fakat insanların çoğu bilmezler. Gönülden O’na yönelin, O’na saygısızlıktan sakının, namazı kılın ve şirke sapanlardan, dinlerinde ayrılığa düşüp -her bir grubun kendindekini beğendiği- fırkalara ayrılanlardan olmayın.” (Rum Suresi, 30/30-32).
Kavga etme zamanı değil, kardeş olma zamanıdır… Batı İslam ümmetine karşı nasıl birleşmiş ise İslam ümmeti de Allah’ın gösterdiği sırat-ı müstakimde birleşmelidir. Aramızdaki husumetleri ve anlaşmazlıklari bir kenara bırakırsak bunu gerçekleştirebiliriz… Yine hatırlayalım… “Hep birlikte Allah’ın ipine (Kur’an’a) sımsıkı sarılın. Parçalanıp bölünmeyin. Allah’ın size olan nimetini hatırlayın. Hani sizler birbirinize düşmanlar idiniz de O, kalplerinizi birleştirmişti. İşte O’nun bu nimeti sayesinde kardeşler olmuştunuz. Yine siz, bir ateş çukurunun tam kenarında idiniz de O sizi oradan kurtarmıştı. İşte Allah size âyetlerini böyle apaçık bildiriyor ki doğru yola eresiniz.” (Âl-i İmrân Suresi, 3/103). Sevgili Peygamberimize (S.A.V.) inen bu ayet sadece O’na değil, bize de inmiştir… Bizim elimizde denenmiş, yaşanmış ve örnekleriyle bize kadar gelen bir sistem var. Bunu yine gerçekleştirirsek her şey çok güzel olacak. Sevgili Peygamberimiz bu davaya başlarken dediğim gibi üç kişi idiler. Bir kadın, bir çocuk ve Hz. Peygamberimiz. Bugün bizler üç kişi değil, iki milyardan daha fazlayız… Bunu gerçekleştirmezsek şu anda üzerimizde gezen kara bulutlar hiç eksik olmayacaktır… Geç olmadan birleşelim ve Allah’ın ipine sımsıkı sarılalım. Gazze’ye selam, direnişe devam…