• DOLAR 34.91
  • EURO 36.329
  • ALTIN 3012.225
  • ...

Düğün tarihini belirlediklerini ancak nişanlısının psikolojisi ile ilgili söylentiler nedeniyle kafasının karışık olduğunu belirten beyefendi okuyucumuz şöyle diyor:

“Annemin dayısı kızı vardı, çok cahil, haram helal bilmez bir kızdı, annem onunla evlenmem için çok ısrar etti, ben kabul etmedim. Sonra kız kardeşimin bir tanıdığının vesilesiyle başka biriyle nişanlandık. Dört ay oldu ve iki hafta sonrası için de düğün salonu tuttuk. Geçen hafta annem o tarafta bir düğüne gitmiş, orada kadınlar kendi aralarında konuşurken, birisi, “kızlarını her gün psikoloğa götürüyorlardı, nasıl olduysa birine vermişler” diye ağzından kaçırmış. Kendi dediğine göre uzaktan bir akrabası da, kızın üç senedir sürekli psikolojik tedavi gördüğünü söylemiş.

Sonra annem, istemediği için abartıyor diye düşünüp kızkardeşime; “kıza bir sor bakayım bu iş neyin nesiymiş dedim.” O da bir ara alerji yüzünden doktora gittiğini ama şimdi bir şey kalmadığından bahsetmiş. Kızın komşularına sordurdum, onlar da çok bilmeyiz demişler. Kendisine bizzat kendim de biraz dolaylı sordum, rahatsızlığım filan yok dedi. Çok efendi, temiz ahlaklı bir kız ve onda psikolojik bir bozukluk belirtisi görmedim. Ama vesveseler içimi kemirip duruyor. Acaba yalan mı söylüyor, yoksa gerçekten ciddi bir ruhi hastalığı mı var. Öte yandan o da ben de evlenmekten yana birbirimize çok açık sözler verdik. Annem demediğini bırakmıyor, bir deliyle evleneceksin sonra perişan olacaksın diyor. Çok kararsızım, şaşırdım kaldım.”

Nişanlılık düğüne hazırlık ve karar verme süreci olduğuna göre bu örnekte de henüz her şey için son noktanın konulmadığını kendileri de biliyor olsa gerektir. Düğün tarihinin belirlenmesi veya düğün salonunun tutulması çok da değiştirilemeyecek seçenekler değil. Bir bahane ile düğün tarihi biraz ertelenebilir ve durumdan tam emin oluncaya kadar bir süre beklenebilir.

Dedektif gibi hangi doktora ne için gitti, sonuç ne oldu gibi tecessüs etmeye gerek yok, daha önce psikolojik tedavi de olsa rahatsızlık teşhis edilmişse ve iyileşme varsa, zaten kuruntularla, tarafların hem kendilerine hem de birbirlerine zarar vermelerine gerek yok, başladıkları bu hayırlı yola düğünle nikahla devam ederler.

Kızı istenen ailenin, gelen kimselere, “Allah`ın emri, Peygamberin kavliyle kızımızı istemeye gelmişsiniz ama kızımız şöyle tedavi gördü, görüyor” demeleri ne kadar tuhaf ise, kızlarının rahatsızlığı ile ilgili soruları cevapsız bırakmaları yahut yanlış izahlar yapmaları ondan çok daha tuhaftır.

Zira, “benim bir kızım var, gözü kör, ayağı topal, dili laldir onu seninle nikahlamak isterim” diyen bir zat, menkıbelerin gergefi olabilir ama yaşadığımız hayatın terazisi ile tartılmaları zordur.

Okuyucumuz, satır aralarında ‘efendi, temiz ve ahlaklı bir kız` derken aslında kararlılığını ikrar etmiş oluyor.

Yalnız, fitne denilen şey de işte tam bu tür kritik zamanlara dolanan bir ur gibidir. İyileşmiş bir yarayı tekrar deşerek, küllenmiş bir ateşi tekrar tutuşturarak, bağlanmış bir canavarın bağını çözerek ve düğümlere üfleyerek, şerrinden Allah`a sığınılması gereken nice hasedci böyle büyük hayır vakitlerinde ortaya çıkabilirler. Evvela onların şişirmelerine karşı teslim olmamak önemlidir.

Hastalıklar herkesin başına gelecek imtihanlardır. Birini hastalığı yüzünden tahkir etmek, kınamak, rencide etmek ve dışlamak da o hastalıktan daha ağır bir marazdır.

Ve bugün, hasta diye birisinin hayallerini yıkarsanız, yarın ondan daha beter bir musibet ile sizin düşlerinizin kırılıp tuz buz olmayacağının garantisine sahip değilsiniz.

Burada tevekkül denen iman pergelini açıp geniş bir dua dairesi çizmekte fayda var: “Allah`ım giriştiğim bu hayırlı işte, beni yolunu şaşırmış, avare ve aldanmış bir halde bırakma. Nikaha nice keramet lütfeden İsminle hayretimi isabete ve istikamete çevir, muradına niyetimle yöneliyorum. Beni yolda bırakma..”

Madem ki zor bir geçitten geçiyorsunuz, o kapıyı biraz daha zorlayın. O size ne yapacağınızı içinize söyleyecektir.  

Dua bekleriz.