• DOLAR 34.593
  • EURO 36.282
  • ALTIN 3000.07
  • ...

Kocasının insan içine çıkmama gibi bir hastalığından bahseden okuyucumuz şöyle soruyor:

“Biz altı yıldır evliyiz. İki kızım var. Eşim de asgari ücretle çalışıyor. İkimizin de ailesi geniş. Her sene en az üç dört tane düğün filan oluyor. Neredeyse hiçbirine gitmiyoruz. Gitsek bile kocam gelmiyor. Geçen yıl dayısının oğlu evlendi. Çok ısrar da ettiler, geliriz filan dedi gitmedi.  Çünkü kocam insanlara adeta yabancı, sanki insan içine çıkmak ona eziyetmiş gibi kaçıyor. Bunu annemler evliliğin ilk yılında farkettiler ve sürekli benim yanımda onun için; ‘bu adam ruh hastası, asosyal, sana da yazık oldu filan` gibi demediklerini bırakmadılar. İlk başlarda çok kavga ettik, ben değişir diye bekledim ama olmadı. Sen hastasın doktora git dedim dinlemedi. Şimdi onun bu haline alıştım gidilecek yerlere çocukları alıp kendim gidiyorum, çevremdekiler de onu sormuyorlar. Bu hal benim imtihanım herhalde. Sabrederim diyorum bana dua edin.

Okuyucumuzun eşiyle ilgili aktardığı husus, tabi ki çok normal değil. Anlatımdan kocasının asosyal, yani diğer insanlarla yüzyüze iletişim kurma problemi olduğuna dair bir izlenim elde ediliyor.

Bunun sebebi ırsi olabilir. Veya küçük yaşlarda yetersiz ilgi, başkasının yanında horlanma, kınanma gibi olumsuz yetiştirme biçimleri olabilir.

Burada kocasının -velev ki sürekli akrabalarından uzak dursa bile- hemen bir kişilik bozukluğu ile etiketlenmesinin doğru olmadığı açıktır.

Belirtiler bir hastalığa mı yoksa abartılı bir keyfi tutuma mı işaret ediyor bunlar için belki bir hekim teşhisi gereklidir. Ancak toplumda psikolojik destek alan kişi hakkında kanaatin iyi olmaması da terapi ve tedavi için ciddi bir engel oluşturmaktadır.

Okuyucumuzun, kocası hakkında çevresinden gelen ithamlara direnmesi, zayıf başlasa bile onu koruma refleksinin, asosyal davranışlarına gösterdiği belirsiz tepkiden daha güçlü olduğunu göstermektedir.

Asosyal eğilim daha çok kişinin, kendisini tanıma ihtimali olan uzak akraba ve aynı köylü, mahalleli kimselere karşı daha baskındır.

Maddi imkanlar ve sosyal statü bakımından kendisini düşük gören bir çok kişide bu türden anormal tutumlar nüksedebilir. Ve bugün herkesin birbirini tanıdığı küçük yerleşim birimleri yerine şehirlerin tercih edilmesinin bir etkeni de budur.

Bunu ahlaki bir zaaf değil, kişilik farklılığı görmek daha insaflı bir yaklaşımdır.

Okuyucumuz, kocası ve çocuklarıyla birlikte zaman geçirirken sıkıntı yoksa, eve misafir geldiğinde sorun yoksa, işindeki çevresiyle arası iyi ise ve en azından anne baba, kardeş gibi yakın akrabalarıyla uzaktan da olsa bağını koparmıyorsa, ortada öyle çok abartılacak bir problem yoktur.

Elbette normal olan davet edilen ve gidilmesi gereken yerlere evin erkeği ile birlikte gidilmesi hatta evvela kocanın gitmesidir. Ancak yeni kurulan bir yuvada öncelik eşlerin ve çocukların kıymetinin bilinmesi, değerlerinin korunması, iyi yönleriyle hatırlanıp aradaki bağın güçlendirilmesidir.

Ev içindeki sorumluluklara riayet edildikten sonra dışarıda çok can sıkıcı olmayan, isyan ve günah sayılmayan bir takım kusurlara imtihan denilse bile ağır bakmak doğru olmasa gerektir.

Yine kocanız evet belki bütünüyle değişmeyebilir lakin, onun kendine güvenini artıracak ve onu cesaretlendirecek küçük adımlar, onu illa ki eskisinden daha iyi hale getirecektir. Bir düğün olmasını beklemeden ve kalabalık olmayan kısa süreli yakın akraba ziyaretlerine gitmesi için önce onu “o akraban seni çok seviyor” gibi özgüven artırıcı telkinler işe yarayabilir.  

Dua bekleriz.