• DOLAR 34.583
  • EURO 36.227
  • ALTIN 2967.876
  • ...

Bu yazımızda da, evli bir bacımızın sorduğu soruya cevap arayacağız. Soru şöyle:

“Eşim bir sağlık kurumunda çalışıyor. Maddi olarak bir sıkıntımız yok. Ancak eşimin ilgisizliği beni bunaltıyor. Çalıştığı yerde birçok kimseyle sohbet ettiğini, gülüştüklerini biliyorum. Ama evde, bizimle, bırakın sohbet etmeyi, neredeyse hiç konuşmuyor, benim anlattıklarımı hiç umursamıyor, soru sorduğum zaman da, sanki işkence altındaymış gibi zorla, kısa kısa cevaplar veriyor.

Evin bir sürü ihtiyaçları var, söylüyorum, bu defa da ‘dırdır ediyorsun` deyip kızıyor. Yeni bir eşya ya da elbise alacak oluyorum, özenle yemek yapıyorum, hiç görmüyor, bir defa bile teşekkür etmiyor.

Bir şey istediği zaman da, ‘hanım` diye hitap etmiyor, hatta ismimi bile söylemiyor. Bilmiyorum bu anlattıklarım normal mi yoksa ben mi abartıyorum?”

Sorduğunuz sorunun cevabı çok yönlü. Burada ilk kısmına değinelim.

Yaşadığınız olay, maalesef, geçmişe oranla günümüzde daha fazla yaygın hale gelen anormal bir durum. İş ve arkadaş çevresi ile cömert bir iletişim kurarken, evinde özellikle eşine karşı cimri bir tutum sergileyen kişiler, sağlık kurumunda da çalışsalar, sağlıksız bir yaşam modundadırlar. Buradaki problem, belki vitamin, protein eksikliğinden kaynaklı değil ama bilinç, fikir, anlayış, denge, muhakeme, çaba, saygı, ciddiyet ve sorumluluk gibi değerlerin noksanlığından kaynaklanıyor.

İlahi kudret, erkekle kadının yaratılış farklılıklarını ailenin mayası kılmış. Kadın erkekten bir kaç kat fazla konuşacak şekilde kodlanmış ki, kelimeler hem zevcelik rolünde zerafetle cazibe oluştursun, hem de annelik makamında, çocukların dimağında ruh olsun, gıda olsun.

Peki, örnekte olduğu gibi bu hikmeti anlamamış erkeğin mazeretleri geçerli midir? Mesela erkek şöyle dese; “Doğrudur dışarda arkadaşlarımla veya yabancılarla konuşuyorum, onları dikkatle dinliyorum, bu, işimle, çevremdeki statümle, itibarımla ve beklentilerle alakalı.

Eve ise stresli ve yorgun geliyorum, en rahat ve özel olarak gördüğüm evde yani kendi ortamımda sessizlik ve sükunet istiyorum.

Aynı konuları, aynı üslupla, aynı kişiden dinlemek çok da dinlendirici gelmiyor. Sevmek, sahiplenmek, farkında olmak ve emaneti gözetmek için illa ki her konuştuğunda mutlaka can kulağıyla dinleyip uzun uzun konuşmak mı gerekiyor.”

Evet, erkek böyle gerekçeler sıralasa haklı mıdır? Bir kısmında olsa da tamamında değil. Ayet-i kerime kadının sakinleştirici yönüne vurgu yapmıştır. “O'nun ayetlerinden biri de, size nefislerinizden, sakinleşeceğiniz eşler yaratması ve aranıza sevgi ve acıma koymasıdır. Şüphesiz bunda, düşünen bir toplum için ibretler vardır.”(Rum 21)

Peki, kadındaki sükunet enerjisini kim besleyecektir? Onu bu konuda kim güçlü, şevkli ve heyecanlı kılacaktır? Onun huzur veren potansiyel bütünlüğünü kim destekleyecektir? Tabi ki kocası. Gerekli bakım ve titizliği göstermeyen bir çiftçinin tarlasından verimli bir ürün beklemesi beyhude değil midir?

Dolayısıyla erkek, evde sükunet/dinlenme ve huzur istiyorsa, bunun için eşini dinlemek zorundadır, bunun adı saygıdır. Onu fark etmek zorundadır, bunun adı değerini/kıymetini bilmedir. Ona selam vermek, konuşup sohbet etmek, gülmek ve güzel kelimelerle hitap etmek zorundadır, bunun adı muhabbettir.

Peki, kadın böyle bir durumda ne yapmalıdır?

Öncelikle odak noktasını değiştirmelidir. Yani ilgisizliğini daha fazla nasıl deşifre edebilirim, buna daha nasıl deliller bulabilirim yerine iyi yönlerini zihnine getirmelidir. Sohbet için ise her zamanı değil uygun zamanı gözetmelidir.

Kendine sürekli ‘şu kitabı bitirme, şu örgüyü, şu tatlıyı öğrenme, şu (faydalı)programı izleme, şu etkinliğe katılma, şu konuda becerisini artırma` gibi yakın-uzak, küçük-büyük hedefler bulmalıdır.

Verdiği nimetler için Allah`a şükreden kimselere Allah nimetini artırır. İlgi ve alakanın sahibi de Allah`tır. Dua ve taat ile bu ilgi sağlam olursa, diğerleri çok hafif kalacaktır.

Dua bekleriz.