• DOLAR 34.577
  • EURO 36.224
  • ALTIN 2963.498
  • ...
SON DAKİKA

“Her sabah kalktığım zaman kendi kendime şöyle söz veririm: Dünya üzerinde vicdanımdan başka kimseden korkmayacağım. Kimsenin haksızlığına boyun eğmeyeceğim. Adaletsizliği adaletle yıkacağım ve mukavemet etmekte ısrar ederse onu, bütün mevcudiyetimle karşılayacağım” diyen Mahatma Gandi (1948), adaletle ilgili söylediklerini şununla biraz daha netleştiriyor: “Adalet, adaletsizlikle elde edilmeye çalışılırsa elde edilen sonucun içinde mutlaka adaletsizlik gömülü olur.”

CHP`nin halihazırdaki liderini Gandi`ye, mevcut yürüyüşünü de Hindistan`ın 12 Mart 1930 tarihindeki meşhur ‘Tuz Yürüyüşü`ne benzetme komedisi sergileyen kurnazlar, Gandi ve 78 arkadaşının o sivil direnişinin tamamen sömürgeci İngilizlere karşı olduğu gerçeğini saklıyorlar.

Yaptıkları benzetme doğru olsaydı, bu zevat da var oldukları günden bu yana bir kerecik olsun ABD ve güdümündeki emperyalistlere karşı yürürlerdi. 

Gandi`nin, şiddet karşıtlığına dayalı Satyagraha felsefesi ile her daim ordudan, sıkıyönetim ve darbelerden medet uman sabıkalı bir çizgiyi birlikte anmak ancak İngiliz zekası ile mümkün olabilir.

Gandi`nin öldürülme sebebi için denir ki, 25 Ocak 1948`de dinî bir törendeki konuşmasında, bir dahaki toplantıya, kardeşliğin simgesi olarak, herkesin bir Müslümanla gelmesini önerdi ve bunun üzerine radikal Hindular Gandi`yi katletmeye karar verdiler. Bu tavrı bile Gandi-Kemal komparatörlerini maskara yapmaktadır.

Bu ülkede asıl yürümesi gerekenler, ilk defa geçen yıl 15 Temmuz`da yürüdüler ve sivil direnişin nasıl olduğunu gösterdiler.

İlla da birileri Gandi ile mukayese edilecekse, bugünün İngiliz`lerinden aldıkları talimatla halkın üzerine ateş açanlara karşı, eline hiçbir silah almadan tankların altına yatan, üstüne çıkan kahramanlar mukayese edilmeli.

Gandi`nin ahiret inancı yoktu, dini şu idi bu idi. Bütün bunlar bir tarafa, söyledikleri ile yaptıkları arasındaki yakınlık, kendisinden sonrakilere hikmet olarak miras kaldı. Naylon bir balondan geriye kalacak olan ise temiz bir hava bile değildir.

Hikmet demişken esasında her Müslümanın sürekli bir yürüyüş halinde olduğunu söylersek abartmış olmayız.

Hatta her gün defalarca bu yürüyüşün gazaba uğrayan yahudi ve yoldan sapan hristiyanların yürüyüşü gibi değil doğru yolda istikametle olması için Allah`tan yardım istediğimiz de bir hakikattir.

Kur`an-ı Kerim`de İsra namı ile ‘gece yürüyüşü` anlamına gelen bir sure vardır ki, surenin başında Mescid-i Aksa`nın zikredilmesi ve miraçla namaz arasındaki bağ, her mü`mine yürüyüşle ilgili çok şey söylemektedir. Ancak Üstad Bediüzzaman`ın 31 Mart olayları sonrasında kendisine yöneltilen ‘Sen de şeriat istemişsin` suçlamasına karşı, ‘Evet ben de şeriat istedim ama ihtilalcilerin istediği gibi değil` deyişi gibi Müslümanın yürüyüşü çok farklıdır.

Allah yolundaki bir kimse; önünde, arkasında, yanında kimin yürüdüğüne bakmamışsa sonradan ileri süreceği mazeretlerin kendisini kurtaramayacağını bilir.

Başörtüsüne özgürlük için yürüyüşler yapıldığında dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, ‘başörtülüler Arabistan`a` demişti.

Bugün o başörtülülerin hükümet ettiği ülkede, kimse bu adalet kılıfı ile yürüyenlere, ‘filan ülkeye mesela Gandi`nin Hindistan`ına gidin` filan da demiyor.

Ya da, ‘zaten ülkenin rejimi sizin ilkelerinize bağlı, siz kendi kendinize yürüyen Hebenneka`mısınız` da demiyor.

O yüzden ajanlar, şunlar, bunlar çırpınsa da, 9 Temmuz`da bir şey olacağı yok. Çünkü adalet ıslah edilecekse bunun için yürümesi gerekenler başkalarıdır.