Yürüyen gündem, güldüren adalet
“Ölçüde ve tartıda hile yapanların vay haline. Onlar insanlardan bir şey ölçüp aldıkları zaman, tam ölçerler. Fakat, kendileri onlara bir şey ölçüp, yahut tartıp verdikleri zaman eksik ölçüp tartarlar.”(Mutaffifin Suresi 1-3)
Adalet, hep iki kefesi eşit ölçüde dengede duran terazi ile resmedilir. Terazinin dengesi bozulmaya başlayınca gözü bağlı kadın ile kılıç gibi figürler de eklenmeye başlanmıştır. İlerde hep kendi tarafına yontan keser, rende gibi aletler üzerine çarpı işaretleri de eklenirse şaşmamak gerek.
Oysa adaleti kevni ve kelami ayetlerinde en mükemmel biçimde anlatan ve kendini Adl ismiyle de tanıtan Hak Teala tasdik edilse yetecek.
Şimdi gelelim gündemin yürüyen ayağına.
Sadece başındakiler değil, geçmişi, ideolojisi, kongreleri ve yaptıkları ile şu ana muhalefet partisi olmasa inanın memlekette muhabbet noksan kalacaktı.
Aç kurtların, vahşi canavarların keskin dişleriyle burnumuzun dibine kadar yaklaştığı şu günlerde gülmek, ortamı espri ve nüktelerle şenlendirmek mi istiyorsunuz, eskimiş Temel fıkralarına gerek yok, bir haber kanalını açıp CHP haberi izlemeniz yeterli. Olaya bu açıdan bakıldığında, ülkeye hiç hizmetleri olmuyor demek herhalde ‘adaletsizlik` olur. Koalisyon ortağı olduğu dönemi yaşayanlara Erdal İnönü dediğiniz zaman yüzüne tebessüm gelmemesi nasıl mümkün değilse bugünkülerden de hacimli fıkra kitapları kalacak gibi.
Hani bu köşede evvelen serdettiğimiz o latifeyi affınıza sığınarak tekrar nakşedelim: Köyün birinde tavuklara çoban arıyorlarmış, bulamamışlar. Tilkiye teklif etmişler, tilki tavuklara çobanlık teklifini duyunca gülmekten cevap verememiş. Kendine gelince, neden bu kadar güldüğünü sormuşlar, ‘bizim çocuklar da civcivlere çobanlık yapsa ne iyi olurdu, bunu düşündüm gülmekten kendimi alamadım` demiş.
Sahi ya, yaşı kırkın üzerinde olanlara adalet şöyle bir süre CHP`ye teslim edilse mesela ne olurdu diye sormaya gerek var mı?
Bu minvaldeki bir siyasi gelenek ile adalet arasındaki ters orantı üzerine yazılı ve görsel külliyattan ciltlerle kitap değil kütüphaneler çıkar.
Tavus kuşu malum, ayaklarına bakıp ne kadar çirkin olduğunu farkedince utancından kanatlarını kapatır derler ya. Şimdi milyonların görüp kendilerinin bir türlü göremedikleri ayaklarıyla yürürken bol bol şirinliyorlar, gülüp eğleniyorlar: “Civcivlere de bizim çocuklar çobanlık etse.”
“Yolun sonu görünüyor” türküsü ne de yakışıyor bu makama ama yürümeliler ki onları görenler de gördükleri kimselerde değil, kendilerinde adaletin işleyiş biçimi üzerine biraz muhasebe yapsınlar.
Yürümek erdemli bir sivil direniş türüdür ancak maksadı, yürüyeni, yolu ve konusu temiz olmak kaydıyla. Yoksa mesela geçmişte "Haydi, yürüyün! İlahlarınıza sahip çıkmada kararlı davranın!” (Sad 6) deyip yolları aşındıran asi kavimler helak edilmezlerdi.
Ama söyledik ya mevzu velud. Diyelim ki yürüyüş bitti ve meyvesini verdi, ahbablar bırakıldı. Ee o zaman buna karşı da birileri adalet isteriz diye yürürse ne olacak.
Elhasıl mesele demokrasi denilen yuvarlağın diyalektik tenakuzunda değil, mesele kimin sıratında ve sırtında olduğunuzda.
Gerçekten paradokslarının biri bin para olanlar yürürken fıkralar bitmez. Biz yine de şununla bitirelim:
Yarım yamalak hocalığı olan Temel`e birlikte yürüyen arkadaşları sormuşlar; “Kadınların mabeyn-i namahremde kısa kol libas giymeleri günah mıdır, hocam?”
Temel “Tabi ki günahtır!..” demiş.
‘Ama senin hatun da kısa giyermiş hocam` diye itiraz vaki olunca,
Temel gülümsemiş; “Yakışıyor haspaya!..”