Aile faciaları ve devlet
Yıkılmak üzere olan aile yuvası için ‘nolur bana yardım edin` diye feryad edenlerin sayısı o kadar hızlı artıyor ki, bu sorun neredeyse , idareciler, yöneticiler, eğitimciler ve uzmanlar tarafından hiç görülmüyor. Sözde aileden sorumlu bakanlık projeler üretiyor, paneller vs. düzenliyor ama bütün bunlar sanki toplumdan fersah fersah uzaklarda ve kimseye ulaşan bir şey yok.
Karısını başkasıyla aldatan kocalar için üretilmiş bir çözümden bahseden yok. Kadına şiddeti de sadece magazin zenginliği nedeniyle medya malzemesi olduğu için konuşuyorlar. Haberperestler için doğrusu kadına şiddetin ortadan kalkması değil, çokca gündemde olmasının iştahı da ayrı bir şizofreni.
Karısını işine feda eden erkekler için öğretilen bir değerden bahseden yok. Muhabbeti, şefkati, saygıyı , merhameti, hilmi, adaleti aileler için anlatan bir sistem yok. Türküm doğruyum, çalışkanım şeklindeki andı ezbere bilen gençler, evlilik ve ailenin manasından habersizler. Atatürk`ün gençliğe hitabesiyle açılan ders kitaplarının hiçbirinde ailede bireylerin birbirine saygı, sevgi ve sadakat hitabeleri yer almıyor.
Bütün hedefleri, üniversite, kpss gibi sınavları kazanma şeklinde programlanan gençliğe, ailenin nasıl kurulup gönüllerin helal olarak nasıl kazanılacağı hiç mi hiç öğretilmiyor. Diplomalı işsizler bir yana diplomalı mutsuzlar, diplomalı dullar, diplomalı sorumsuzlar, diplomalı kavgalılar katlanarak artıyor.
Yakın zamana kadar sürekli siyasi ve ekonomik krizlerle boğuşan bir ülkede hala korku tünelinden çıkılabilmiş değil. Farklı düşüncelerden, farklı yaşam biçimlerinden ve farklı tercihlerden devletin yıkılacağı korkusu hala makam sahiplerinin belirleyici önceliği olmaya devam ediyor. Ama kimse aile felaketlerinin devletlerini yıkacağından korkmuyor.
Evliliğin ve meşru ailenin neredeyse hiç kalmadığı batı ülkelerinin görünüşte yıkılmadığının zannedilmesi kimilerine teselli ve güven veriyor. Oralarda ülkeler yıkılmadıysa burada da bir şey olmaz diyorlar. Tabi birkaç ayrıntıyı atlıyorlar.
Birincisi; batı dediğimiz evvela Avrupadır ve Avrupa çökmek üzere olan ekonomileriyle batışın sinyalini çoktan vermiştir.
İkincisi Amerikadır. Amerikayı da ayakta tutan başta Suud gibi hala ayakta duran Arap krallardır ve işgallerdir. Amerika da artık yıkılışını saklayamıyor, hatta ekonomik krizlerinin çözümsüz olduğunu ilan ediyorlar. Hem batının şu anda beyin ölümü çoktan gerçekleşmiştir. Vücudu baştan ayağa felçli haldedir ve böylece yaşadığını zannetmektedir; Şaron gibi ya da onun o halinden daha beter durumda olan devleti gibi.
Üçüncüsü, arap baharının da işaret ettiği halk dinamizmi batıda yoğunlaşmaktadır ve “Wall Streeti işgal et” eylemleri de bir yönüyle dallanıp budaklanacak gibi durmaktadır.
Dördüncüsü, yıkılmamak için Avrupa birliği, Nato, Birleşmiş Milletler gibi kurulan ortaklıklar da çoktan tartışmalı hale gelmiştir ve dağılmak üzeredirler.
Beşincisi de, İslamdan uzaklaşmakla, olmayan bir dinden uzaklaşmak çok farklıdır. Direği namaz olan bir çadırla direği zevk ve eğlence olan bir çadırın, yıkılışının da buna göre farklı olacağı aşikardır. Dolayısıyla İslam toplumunda İslamın aile değerleri yıkılırsa, batıdan önce de batabilirsiniz.
Aile kurulmadan çok önce bilinci verilmedikçe, İslamın aile değerleri gereği gibi öğretilmedikçe, Peygamber Efendimiz`in(sav), ashabıyla örnek hayatı model olarak benimsetilmedikçe sadece birilerinin değil hepimizin çok korkması gerekir çok.