Vicdanlar Rahatsız
“Zindan iki hece, Mehmed'im lâfta!
Baba katiliyle baban bir safta!
Bir de, geri adam, boynunda yafta...
Halimi düşünüp yanma Mehmed'im!
Kavuşmak mı? .. Belki... Daha ölmedim! ”
Kimi, eskiden beri İslamdan, memleketteki insanın imanından, Kuranından, edep ve ahlakından rahatsız. Kimi farklılıklardan, farklı kökenlerden, anadillerden, farklı fikirlerden. Kimi dinden, kimi dilden rahatsız.
Doğrudur, milletin iradesinden kimler rahatsız ise millet de onlardan rahatsız. Ama adaletin gecesinde kaybolan güneşlerden, mesela Hz. Muhammed Mustafa`ya(sav) hakaret edildiğini duyunca meydana koşan Sivas davası mağdurları üzerine yirmi dört yıldır kilitlenen kapıların bir türlü açılmamasından rahatsız olan var mı diye soruyorsunuz. Evet diyorlar iki hece, ama Mehmed`im lafta kalıyor.
Yahu, şuradan buradan ülkenin insanı, maddi manevi yokluklarda tükenmesin diye, olur ya bir gün birileri hendek mendek kazar da, şehirler harap, canlar türab olur aman, iman ve eman ziyan olmasın diye camilere koşmuş, küfre karşı durmuş Allah taraftarları, bakın 28 Şubat zihniyetinin marifetiyle yirmi-yirmi beş yıldır zindanlarda ve yeniden yargılanma istedikleri halde bir gelişme yok, bundan rahatsız değil misiniz diyoruz. Zindan iki hece diye başlıyorlar ve gerçekten Mehmed`im yine lafta kalıyor.
Gerçekten samimiyetle soralım, yargılayanlarla, yargıladıkları yan yana koğuşlarda kalıyorlar, hâlâ ‘baba katiliyle baban bir safta` bu nasıl bir düzendir, bundan rahatsız olmamak mümkün mü?
“Karargâh rahatsız” diyenlerin rahatsızlık ne kelime, en ağır işkencelerden geçirip sudan bahanelerle müebbet cezalarla boynuna yafta astıkları, gündemin gerisine atılmış adamların halinden rahatsız olmamak mümkün mü?
Sonra olur ya duyarlar diye bir daha sesleniyoruz:
“Üst üste sorular soru içinde:
Düşün mü, konuş mu, sus mu, unut mu?”
Sahi siz, bir annenin uzaklarda, parmak ardında öyle garip, öyle yalnız oğlunu, düşünürken “oğlumun kaldığı yerde lamba var mıdır acep?” deyip küllenmiş hasretini konuşurken mahşerde konuşmak üzere susmasından rahatsız değil misiniz?
28 Şubat darbecilerinin öğrencilerine yeniden yargılama yolu açıp bir de milyonluk tazminatlarla taltif ederken, Kur`an öğrencilerini her gün zindanda yeniden saymaktan ve acılı ailelerini on yıllardır oyalamaktan rahatsız değil misiniz?
Kalem kıranların şimdi elleri kırıldı derken hayal kırıklığına yanıp mısraları uc uca ekleyip bir daha söylüyoruz: “Bizim de yaşadığımız hayattır kardeşim, biz de soluk alıp vermedeyiz. Yani her insan gibi sevmekteyiz, sevilecek şeyleri, bembeyaz saçlı kırış kırış alınlı pencere kenarlarında oğullarını bekleyen anaları, kalbim ağrıyorsa da kardeşim gönlüm bulanıyorsa tedirginsem kuşkuluysam, kalın kitapların yazdığına bakarsan acaip suçluysam, bizim de yaşadığımız hayattır kardeşim.”
Şimdi o pencere kenarında oğullarını bekleyen anaların ve babaların çoğu artık soluk alıp vermiyor rahatsız değil misiniz?
Ve merak ediyorum, “anne, ‘evet` deyince babama özgürlüğünü verirler mi?” diye soru soran çocukların rüya desteledikleri evlerin gölgesinde bir 16 Nisan sabahı ne kadar rahat olunacak?
Ama çok acı bir soru daha var. Haydi derin bir nefes al ve vur vicdanının üstüne: “Gayretullaha dokunan ah`lar, rahatsızlıklar hangi deftere yazılır?”
Allah`a şükür ki, sabrın verasında, hem yarısı şehadet olan elmanın sahipleri için, hem de onların bekleyenleri için dünya rahat yeri değil. Ve onlar, rahatı zahmette, zahmeti rahatta bilenlerdir.
Elhasıl rahatsızlığın çeşidine nihayet yoktur. Yeter ki, rahatsızlık karşısında harekete geçilsin.