"Ve la teziru vaziratün vizra uhra"
"Hiç kimse başkasının yükünden sorumlu tutulamaz”(İsra 15)
Bediüzzaman Said Nursi hazretlerinin çileli hayatının son yıllarında, neredeyse dilinden düşürmediği ayet ki, son tavsiye ve notlarının yer aldığı Emirdağ Lahikasından anlıyoruz bunu. İslamın hayata ve olaylara bakışıyla beşeri sistemlerin farkı da zaten burada netleşiyor.
“Van depreminden dersler” ismiyle kitap olacak kadar ibret yüklü bir hadisenin hatırlattıklarından en önemlisi de budur. Sözümona iki televizyoncunun kendini bilmez laflarıyla sınırlı bir bilinç felaketinden sözetmiyoruz. Bakmayın onları kınayanların hamasetine.
Alın size bir kaç örnek. Depremin olduğu günlerde İzmir`de, Bursa`da, Gaziantep`te ilköğretim okuluna başörtülü giden kız çocuklarını okula almayan yönetmelik öğretmenlerin çağırdığı polisin, söylediği; “Sizin babalarınızın kim olduğunu biz iyi biliyoruz.” Bu anlayış sadece kimilerinin ancak güç yetirdikleri masum, mazlum ve mağdur kız çocukları ve onların ailelerine karşı değil, islami duyarlılığı olan herkesedir.
Şeyh Said Efendi`nin kıyamı nedeniyle belki, Şeyhi hiç duymayan binlerce insanın katledildiği, sürüldüğü, horlandığı bir geleneğin kurucusuna aslında o mağdurlardan biri olan Üstad, bu ayeti ders vermiştir ama fayda etmemiştir. Evet fayda etmemiştir, çünkü aynı kişinin emriyle Dersim`de binlerce kadın çoluk çocuk katledilmiştir. Seyyid Rıza ile belki de hiç yakınlığı olmayan kadın ve çocukların mağaralarda kimyasal gazlarla nasıl öldürüldüğünü artık kimse saklayamıyor. Ve Üstadın mahkeme salonlarında duvar gibi vicdanlara(!) çarpıp geri gelen “Bu eserler benim, bu masumları neden tutukluyorsunuz!”sözü, yalnızca Allah`a iman edenler için o duruşma salonlarında hala yankılanmaya devam ediyor.
Hayatın, ölümün ve rızkın sahibi olan Allah-ü Teala “Dinde zorlama yoktur” buyurarak kimseyi kendisine zorla iman etmeye çağırmazken, ‘beni kabul etmeme eğilimde olanın bırakın kendisi, küçücük kızları bile bu ülkede hak sahibi değildir` diyenlerin Van depremi için kardeşlikten bahsetmesine timsah gözyaşı demek timsahın fıtri masumiyetine hakaret olur doğrusu.
Hep beraber, Allah`ın ipine değil de, milliyetçiliğin ipine sıkısıkıya sarılmaya devam edenlerin, Bahar gelsin diye binlerce can verenlere laiklik ipini uzatanların, ‘düzeltin`, ‘değiştirin` diye ellerine verilen iktidarda bir ileri iki geri modunda hareket edenlerin, söz konusu, müslümanlar olunca gözyaşlarının birden kuruduğunu ve “isterlerse beş dakikada karar verip hallederler” çabasını da hiçbir sarsıntı unutturamaz.
Üşüdüğünden dolayı çorap isteyen kız çocuğu İslamın gereği tesettür için başörtüsü isteseydi, başörtüsüyle okumak istediğini söyleseydi, depremzede değil provakatör ve provakatör çocuğu olacaktı.
Sen sorunlu bir bölgede farklı bir sivil toplum olabilirsin. Sosyal, manevi ve kültürel muazzam hizmetler yapabilirsin, kimsenin ulaşamadığı evlere ve gönüllere ulaşabilirsin. Ama sen kimin oğlusun, kimin kardeşisin, kimin yakınısın ondan haber ver!. Apoizme veya komünizme dahi biatli olsaydın seninle bir şekilde görüşebilirdik(!) ama fikir babamız(!) medyasavarlarımız sizin evveliyatınıza İslamcı demişse, hiç kusura bakmayın Şeyh Said Efendi yüzünden suçlusunuz(!). Bediüzzaman yüzünden mahkemeliksiniz.(!) Yüzbinleri biraraya getirecek bir etki gücüne sahip olabilirsiniz ama Mossad operasyonlarıyla bazı yakınlarınızın sicilinin rengi kırmızıya boyanmışsa yok hükmündesiniz.
Ve bir de “Şeyh Said Efendinin kabri bulunsun” diyorsunuz. Pes doğrusu(!)