• DOLAR 34.607
  • EURO 36.276
  • ALTIN 2983.003
  • ...

ABD`nin veya NATO`nun doğrudan ve dolaylı olarak bu darbenin parçası olduğunu dünya âlem biliyor ki Rusya, İran ve Katar`lı yetkililer de bunu dile getirdiler.

Tamam, bunda şüphe yok ama ABD, Erdoğan`ın arkasındaki halk desteğini de bilmiyor muydu? Türkiye`deki siyasi ve sosyolojik şartların hem ülkenin 30 yıl öncesinden çok daha farklı olduğunu, hem de Mısır`la Türkiye`nin darbe açısından birbirine hiç benzemediğini de bilmiyor muydu?

‘Cuntacılar, Erdoğan`ı katletmiş olsa ve başta Genelkurmay başkanı olmak üzere kuvvet komutanlarını ikna edebilmiş olsalardı ya da planlandığı gibi gece saat 03:00 de yapabilselerdi başarılı olacaklardı. Dolayısıyla ABD bu ihtimallere oynadı` deniliyor.

Peki ABD, darbe için algı, kaos, yönetim zaafı ve toplumsal karşıtlıkların yeteri kadar değil, hiç mi hiç olgunlaşmadığını çok iyi bildiği için Türkiye`nin önceki ihtilallerinden ve Mısır`dakinden farklı olarak bu darbenin aktif bir unsuru olmak yerine sonucunu görerek hareket etmeyi tercih etmiştir denemez mi? Ya da Pensilvanya`daki vaize sahip çıkıp darbecilerin ihtiyaç duyduğu motivasyon, strateji, planlama ve koordinasyon kısmında bir şekilde dolaylı destekle yetinmiştir denilemez mi?

Bu öngörüden yola çıkarsak, ABD`nin başarısız bir darbe girişimi üzerine yaptığı kısa vadeli hesabın ne olduğunu izah etmek zor olacaktır.

Mesela ordu içerisinde deşifre olmuş Gülenci subay ve generalleri yem edip kripto olanları kurtarmak dense çok isabetli olmayacaktır.

Ya da Gülencilerin daha önce gadrine uğramış katı laikçi ve ulusalcı kanadı tekrar işbaşına getirmek istedi denebilir. Evet, bu fiilen işlemektedir. Ancak başarısız bir darbe sonrası kim gelirse gelsin ordunun artık vesayet defterinin kapanacağını tahmin etmek de zor olmasa gerek.

 Bu hezimet karşısında ABD ve batının elinde tek bir şey kalıyor. O da Türkiye rejiminin laik ve Kemalist karakterinin bu başarısız darbe girişimi kullanılarak daha fazla domine edilmesi.

Halkın direnişinin de İslami simge ve saikler yerine demokrasi kılıflı seküler ve liberal bir söylemle tescil ve tebrik edilmesi.

Toplumun ortak değerinin İslam değil, Atatürk ve onun getirdiği çağdaş(!) referanslar olduğunun vurgulanması.

Tüm İslami oluşumların, grup/cemiyet ve cemaatlerin beyin kıvrımlarından devletin İslamileştirilmesi ile ilgili her türlü gaye ve ideallerin sökülüp atılması.

Eskiden bırakın halkı, hükümetteki siyasilerin dahi giremediği, içinde ne olup ne bittiğini anlamadığı ordunun özellikle Ergenekon ve Balyoz davaları ile ve de şu son olaylarla birlikte ne olduğunu en avam kitleler bile çözmüş oldu.

Hatta artık tank nasıl sürülür, nasıl durdurulur, kışlasından çıkan taburlar içeri nasıl geri sokulur`dan tutun, darbeye teşebbüs eden subaylar nasıl yakalanıp polise teslim edilir gibi bir çok konuda kalıpçı Ahmet usta`dan, komşu Ayşe teyzeye kadar herkes bilgi ve tecrübe sahibi..

Hele eskiden omuzu kalabalık denip, uzaklarından bile geçilemeyen generallerin toplu çektirdikleri karakol pozlarından sonra çok farklı bir Türkiye`deyiz.

Bu yaşananlara, o ilk ihtilallerden beri halkın içinde birikmiş olan öfkenin boşalması diye de bakabiliriz. Bu vakitten sonra, asker korkusuyla bu halkı dizayn etme dönemi kapanmıştır.

Ve en önemlisi de şudur. 15 Temmuz, Türkiye`nin, Erdoğan sonrası korkularını da buharlaştırmıştır. ‘Ya Erdoğan`a bir şey olursa` diye başlayan cümlelerden sonra karanlık, belirsizlik ve tekrar geriye gidiş ve çöküş gibi pesimist algılar da böylece ortadan kalkmıştır.

Çünkü Erdoğan henüz meydanlara davet etmeden saatler önce bu halk zaten çoktan tankların karşısına akın edip direnmeye başlamıştı bile. Evet, darbecilerin ya da onların Erdoğan nefretinin arkasındaki üst aklın bundan sonra tek hedefleri, başarısızlığı şimdiden belli olan suikast planlarıdır denilebilir.

Evet, 15 Temmuz`da halkın can verip kazandığı asıl değer, liderini kurtarmış olmak değil, liderinden sonrasını kurtarmış olmaktır ve yitirdiğini sandığı şecaati ve cihad ruhunu yeniden bulmaktır.

Bu ruhun karşısında bir takım kökten laiklerin ayak oyunları ya da yıkılıp gideceği Kur`an`la müjdelenmiş batıl güçlerin tutunması da mümkün değildir.

“Ve yakın bir fetih…Müminleri müjdele.” (Saf 13)