Bölünmüş Avrupa, Bölünmemiş Suriye
Avrupa Birliği`nin son zamanlarda sergilediği zayıflık görüntüsü, sadece birliğin değil arkasındaki felsefenin de döküldüğünü gösteriyor.
Türkiye`ye vermeyi düşündükleri vize serbestliği karşılığında öne sürdükleri bir iki zayıf argümandaki ısrarları da güçsüzlüklerini daha bir ele vermektedir.
Ve birlikteki ülkelerin ayrılması da onları daha da korkutuyor. Kendileri de ne kadar aciz ve bitkin olduklarını mülteci akını ile karşılaştıklarında daha iyi anladılar.
Şimdi Daeş üzerinden besledikleri İslamafobi ile hayata tutunma çabaları da beyin ölümü gerçekleşmiş vücutlarına biraz zaman kazandırmaktan öteye geçmeyecektir.
Mültecilerin Müslüman oluşu batı ülkeleri için asimilasyon politikalarını daha da sertleştirmelerine neden olmaktadır. Bunun sonucunda güçlenen aşırı sağ uçlar da Avrupa`yı daraltmakta kendileri dışındaki coğrafyalardaki çıkarlarını riske atmaktadır.
Dolayısıyla genç nüfusunu yitirmiş bir Avrupa`nın her halükarda asimilasyondan başka seçeneği de bulunmadığına göre bundan sonrası için diyalektik hep aleyhlerine işleyecektir.
Rusya`nın Suriye`deki varlığı Avrupa Birliği ülkelerinin de elini zayıflatan diğer bir unsurdur. Mevcut şartlarda Rusya ile tekrar işbirliğinden başka çaresi olmadığını gören Türkiye ise AB ve ABD karşısındaki çaresizliğine karşı başka alternatifinin bulunmadığını artık neredeyse açıkça ilan etmiş bulunuyor.
Her ne kadar Rusya`dan özür dilemedik filan dense de, yakın zamanda özrün de ötesine geçileceği açıktır. Rusya, Türkiye`nin Esed rejimi ile arasını bulmakla kalmayacak aynı zamanda Suriye`nin bütünlüğü konusunda da bir nevi garantör olacaktır.
ABD`nin Daeş`ten boşalan alanlara Pyd`yi yerleştirme çabaları kısa süre sonra Mare hattını da içine alacaktır.
Türkiye`nin Arap milislerin ağırlıkta olduğu Suriye Devrimci Güçler Koalisyonu ile aldatılıyor iddiasına sessiz kalması bir nevi Pyd`nin Fıratın batısına geçmemesi yönündeki kırmızı çizgiyi Türkiye`nin öyle çok da önemsemediğinin de ispatıdır denilebilir.
Esed`in kalması demek, Suriye`nin tek parça bırakılması demek olduğuna göre, bugünden sonra Türkiye`nin Esed`le yaklaşma yollarını İran üzerinden de deneyeceğini söylemek mümkündür.
İran, Türkiye`nin bu konudaki niyetini iyi değerlendirecektir. İşin esasına bakıldığında Daeş ve Pyd gibi İran ile Türkiye`yi giderek artan tonda birbirine yaklaştıran iki etkenin içerde ve dışardaki birtakım odaklar tarafından mezhebi provakasyonla nasıl baltalandığı da ortadadır.
Şimdilerde ABD`nin Kandil`e desteğini doğrudan engelleme imkânına sahip olmayan Türkiye`nin israille geliştirdiği iyi ilişkiler de sonucu değiştirmeyecektir. Hatta tam aksine bu, şeytana, “gel vesvese vermene gerek yok, ne yapacaksan açıktan yap” demek gibi bir gaflettir.
Neyse biraz da özele gelelim. Bu yazıyı Bingöl`de kaleme alıyorum ve şu anda burada bütün GSM hatları kapatılmış durumda. Bingöllüler bunun ilk defa olduğunu söylüyorlar. Lice bölgesindeki operasyonlar nedeniyle bir şehri bütünüyle dünyaya kapatmak olağanüstü hal uygulamasını bile aşan bir tutum değilse nedir?
Bütün bir şehrin iletişim özgürlüğüne müdahale ederek ki öyle birkaç dakika ya da birkaç saat değil bir günden daha uzun bir süre tüm telefonları kitlemek doksanlı yılları hatırlatmaktadır. ‘Sivil halkla teröristi birbirinden ayıracağız` diyenlerin sözlerini kendilerine tekrar hatırlatmakta fayda var.
Ve Ramazan ayının manevi atmosferinin itikafla taçlanacağı şu günlerin her bir saati bir hazine değerinde. Dua ve istiğfar için, gözyaşları için bir pırlanta hükmünde.
Çok şeyler kaçırmış olabiliriz. Ama Rabbim bu fırsatı kaçıranlardan eylemesin.