• DOLAR 34.591
  • EURO 36.296
  • ALTIN 2985.05
  • ...

Mehdi, Deccal, Mesih gibi kıyamet alametleri ile gelecekten haber verilen hadislerde müteşabih ve mecaz manaların arasında Şam gibi muhkem bir mekân telaffuz edilir. Gerçi Şam`ın da Anadolu`yu bile içine alacak kadar geniş bir coğrafyaya remiz olduğunu söyleyenler de vardır.

Asr-ı saadetten bugüne her dönemin neredeyse bütün âlimleri kendi asırlarını ahirzaman olarak nitelerken bunun için Şam ve çevresindeki olaylardan delil bulmakta zorlanmamışlardır. Üstelik kıyamet denilince akla gelen çağrışımlar bugün artık hayatın bir parçası gibi.

Mesela kıyamet derken çoğunlukla zikredilen saattan tutun, devasa zulüm, işgal, katliam, fitne-fesad ve azgınlıkların hiçbir engel tanımadan dünyayı istila etmesine kadar nice anormallikler bugün sanki sıradanmış gibi bir algıyla izlenmektedir.

Her şahsın ölümü onun küçük kıyameti ise, herhalde devletlerin ölümü de orta kıyamettir. Ve şahısların kıyameti, çarelerin tükendiği anda ecel gibi karşı konulmaz bir takdir kabul edilirken, devletlerin kıyameti kopmasın diye, sayısız küçük kıyametlere göz yumulduğu da ortadadır.  En yakın örnek üzerinden söylersek Osmanlının kıyametini milyonlarca küçük kıyamet de önleyememiştir.

Her neyse son aylarda orta kıyamete oynayanların çeşitliliği ve açık kartları dikkat çekiyor. Ve mevcut satrançta taraflar, bırakın piyonu ve atı filan, kale ve filleri de yedirme pahasına üst akıllarındaki riskli hamlelere başladılar.

Bir taraf çukur kazarak şah çekerken, diğer taraf cebine para koyduğu senatörlerin danışmanlarıyla ateşler salmanın pratiğine oynuyor. Buna karşı Reza`lar, Bey ünvanıyla yâd edilirken, içerde ise eskinin nice Bey`leri sağlık kontrolünden geçiriliyor. Ortalık toz duman iken konsoloslar Can`ın imdadına koşuyor. Ölenler bahane, tepkiler şahane köprüsünden mahkeme salonlarına dalıyorlar. Ve ortaya çok karmaşık soru içinde sorular çıkıyor.

Mesela; ikide bir şehirlerde çukur kazıp barikat kurmanın hata olduğunu söylemelerine rağmen bu işe hala devam ederken ‘ipler bizim elimizde değil!` diye bas bas bağırmış olanların, vekillerine dokunulduktan sonra, meclisin nerede kurulacağına dair öz adres vermeyişleri bir yana, öte yanda paralel şekilleri çıkarıp yerine üç hilal dizenlerin, yarın “ne istediniz de vermedik” diyecekleri lider kim olacaktır?

‘PYD konusunda farklı düşünüyorlar diye ABD`ye küsecek değiliz` cümlesinin ne karşılığında dile getirildiği de bu sorunun diğer bir bilinmeyeni. Acaba bunun devamı şöyle mi gelecek: ‘bazen kızıyoruz diye ABD`nin israiline küsecek değiliz…`

Ama soru, en çok da Sur`u okumaya çalıştığınız zaman zor oluyor.

Suriçi`nin yıkılışı tamam, haydi kamulaştırılması da. Peki, herkese ev, iş, maaş diye bol keseden dağıtılacağı vaadedilen ulufeler için birileri “herkese teşekkürler” dediğinde, yine başa mı dönülmüş olacak?

Hem sözüm ona besleme birtakım İslamcı aydınların bile hala ikide bir “Kürt Siyasal Hareketi” madalyasıyla taltif edip bir de güya ‘kul hatasız olmaz` masumluğuna da atıf yapar gibi çukurdakileri eleştirme numaralarına rağmen, hükümetin bölgenin geleceği için onlardan fikir aşırmasına ne demeli.

Peki, şimdi yerle bir olmuş ilçelerin bundan sonrası ne olacak?  Bölgenin yeniden imarını kiminle nasıl halledeceksiniz? Bir iki tane güya bölge insanı ve sarıklı şahsiyet ile aynı masada poz vererek ‘bu işe biz talibiz` diyen ama gerçekte o bölgede hiçbir varlığı olmayan bir takım işgüzar dostlarla mı? Ya da küsemediğiniz ABD`nin sırt yaslamak için ürettiği harflerin bu taraftaki nokta ve virgülleri ile mi?

Bölge halkı artık, sorusu, sorunu ve zoru olanlardan bıkmış halde. Şimdi seçimlerde bölgenin üçüncü gücü olduğu ortaya çıkan seçeneği düşünüyor. Şu kendilerine kurban eti ulaştırmak için dahi canını verecek kadar yiğit ve fedakâr gençlerin sırrını konuşuyorlar. Hani hiç çukur kazmamış, ev yıkmamış, kıyametler koparmak için değil gönüller onarmak için candan geçerek çalışmış dava partisinden söz ediyorlar.

Ve gelecekten haberler de kıyametten önce onların galibiyetinden bahsediyor. O yüzden gevşekliğe de üzüntüye de kapılmıyorlar.