• DOLAR 34.592
  • EURO 36.268
  • ALTIN 2982.852
  • ...

Ankara`nın ardından İstanbul`da patlatılan bombaların arka plan ve yansımaları arasındaki farklardan konuşuluyordu ki, hemen ardından Belçika patlamaları geldi. Üstelik de Belçika`nın çadır muhabbetinin hemen peşinden. Komplo teorilerinde gaza gelip de ‘zamanlama manidar` demek çok absürt olmasaydı, bağlantı bulmak için sınırları zorlayacaktık. Ama hangi olay olursa olsun öncelikli referansımız olan Kur`an, bir yaprağın dahi Allah`ın bilgisi dâhilinde düştüğünü(Enam 59)  ve her şeyin bir plan ve ölçü ile takdir edildiğini(Kamer 49) haber verir.

Yine malum şiddet olaylarının ve faillerinin istihbarat örgütlerinin muhabere ve muharebe ağları dışında olmalarının pek mümkün olmadığını da hesaba katarsak bu defa da, hile ve tuzaklarıyla dağlar bile yerinden oynasa, Allah katında onların tuzağına karşı bir tuzağın olduğu(İbrahim 46) gerçeği ile uyarılırız. Dolayısıyla kâinatta tesadüf, abesiyet ve rastgele bir gelişigüzellik mümkün olamayacağı gibi aynı zamanda ilahi iradenin hikmet, takdir ve kontrolünün de devre dışında olması imkânsızdır. Aksi takdirde şu uçsuz bucaksız evrenin, içindekilerle uyumu ve devamlılığı muhaldir.

Şimdi sadede gelirsek, öncekinde olduğu gibi son Ankara saldırısını da çukurdakiler üstlenerek, patlamalarda aslında polis ve askerin hedeflendiğini, sivil kayıplar için de yine üzgün(!) olduklarını söyleyerek geçiştirdiler. Onlara göre devlet de kendilerine saldırırken bazen sivilleri öldürebiliyordu. Bu tutum, hem Allah korkusu olmayan kimselerin gücü ele geçirdiklerinde neler yapabileceğini hem esas dertlerinin öyle söyledikleri gibi halkın özgürlüğü filan olmadığını hem de her şeyden habersizken bir şekilde polis veya askerin bulunduğu yerden geçen herkesin de öldürülmesini savunacak kadar da yurtsever olduklarını tekrar hatırlattı. Ve Ankara`daki patlamalar bol lanetli kınamaların ardından, kısa sürede unutturuluyordu ki, bu sefer İstanbul`daki hadise yaşandı. Ama adı bile İstanbul değil Beyoğlu diye telaffuz edildi. Çünkü saldıran ve saldırılanlar bu defa farklıydı. Ankara`daki saldırılarda sözlü olan tepkiler bu defa yürüyüşlü oldu. Ve unutturmak değil olayın olduğu noktaya anıtsal bir hüviyet bile kazandırıldı.

Hiç araya fasıla girmeden Belçika sarsıldı. Bu defa söz konusu olan ülke, Batılı olmakta henüz Kemal`e ermemiş bir Türkiye filan değil, Paris`in kuzeni Brüksel idi. Ve şu yuvarlak yerkürenin neredeyse en fazla yuvarlatılmış kelimelerinden biri tekrar gündeme geldi: İşbirliği... Her bireyin nefs-i emmaresini firavunlaştırıp çıkar ve menfaat gibi iki uydurma tanrıyı da yanında eşantiyon olarak veren Batı, avını yutarken gözlerinden yaş dökülen timsahın pozlarıyla yine teröre karşı işbirliğine çağırdı.

Ama bu işbirliği nedense şimdiye kadar gerçek teröristlerin değil hep sivillerin başına bomba oldu düştü. Kaldı ki, terörün bizzat hamileri ve pazarlayıcıları da bizzat kendileri olduğu halde...

Belçika`daki patlamanın da savunulacak hiçbir tarafı yok. Çünkü ölenler tamamen siviller. Hatta belki de içlerinde Müslümanlar da var.

Evet, biz bir işbirliği biliyoruz ki, Kur`an bunu, “İyilik ve takva hususunda yardımlaşın, günah ve düşmanlık yolunda yardımlaşmayın.”(Maide 2) ayeti ile özetliyor. Şimdi işleri güçleri sömürü, zulüm ve katliam olanların iyilik ve Allah korkusunda işbirliği yapmaları mümkün müdür? Kendi rahatını ve zevklerini kutsayanların başkasının acılarına karşı duyarlı olması mümkün müdür?

Hem Avrupa gerçekten bir değerler topluluğu mu ki? Kendilerinden olmayanlara değer versinler. Belçika için üzülmek evrensel insani müşterekler içinse ve ne kadar doğal ise, ondan önce ilahi ve uhrevi müştereklerimizin bize yüklediği sorumluluğun gereği olarak hüzünden çok öte derdini paylaşmamız gereken nice mustazaf mümin kardeşlerimiz var.

Ama batının teröre karşı işbirliği dediği şey bundan çok farklı... Çünkü onlar zaten İslami şuura sahip Müslümanları potansiyel terör olarak tarif ediyorlar. Hatta bugün Mısır`ın İhvan`ı bile batının terör listesine alınacaklar arasındadır. Elhasıl, Takdir-i İlahi, son zamanlarda maske filan bırakmıyor.. Ve ortaya çıkan her bir hakikat omuzlardaki emanetin ağırlığını daha da artırıyor.