Bu saldırıları yapanlar cesareti nereden alıyorlar?
Sivil asker, polis, kadın, çocuk ayırmadan bombaları patlatanlarla aynı zamanda ve aynı ülkede yaşamanın adına ‘kader`, ölü sayarak alıştırıldığımız acılara da ‘ar` diyelim. İstanbul`un İslâmî simgelerinden olan Sultanahmet Camii önündeki saldırıyı, kim ne adına yaparsa yapsın vahşettir, alçaklıktır. Yine Diyarbakır`ın en dindar ve en sakin ilçelerinden olan Çınar`da kadın, çocuk, sivil, memur ayırmadan bina önünde bomba patlatmak da aynı şekilde lanetli bir eylemdir. 30 Temmuz`da da Çınar`da yine bir saldırı olmuş, çay ocağı önünde oturan bir polisle iki sivil hayatını kaybetmişti. İlginç olan, o saldırıyı yapanlar, sonrasında halkı yine kandırmış ve sivilleri, polisin vurduğu yalanını yayarak kendilerine yönelik tepkileri de kolayca bastırmışlardı.
Korku, birçok şey için mazeret olarak ileri sürülebilir ama yalana inanıp yaymak için nasıl gerekçe olabilir anlamak mümkün değil. Şimdi bölgede birçok yerde gidip sokaktaki insana sorsanız birçoğundan alacağınız cevap şudur: “Bu saldırıların suçlusu örgüt/parti değildir. Parti sivilleri öldürmez, onu içlerine sızmış olan MİT`ler yapmıştır.”
Böyle davranmak kesinlikle saflık değildir ama saflık bile olsa vebali çok büyüktür. Çünkü bugün bu saldırıyı yapanlar, cesareti sadece cehaletten veya intikam hırsından değil, Çınar`da daha önceki saldırıyı lanetlemeyen, yalnız bölgenin değil tüm ülke insanının ‘bana değmeyen yılan bin yaşasın` duyarsızlığından alıyorlar, korkuyla karışık bananeci umursamazlığından alıyorlar, devletten yana olmakla kendinden yana olmak arasındaki ince farkı unutmasından alıyorlar.
Ve öte yanda ise devlet var. Öyle rahat ve kendilerinden eminmiş gibi gözüküyorlar ki, sanki bölgede en ufak bir sorun yokmuş gibi önlem almada lakaytlar. Mesela saldırının olduğu Çınar ve çevresinde; ne yol güvenliği ne de halkın güvenliği açısından ciddi bir tedbir görmüyorsunuz. Evet, halkı bezdiren olağanüstü hal uygulamasından bahsetmiyoruz. Ama şu anda da, çözüm sürecinde devletin eli silahlı saldırganları görmezden gelen tutumunda ciddi bir değişiklik yok. İki yıl önce eli silahlı yerli yabancı milisler nasıl şehir içlerine rahatlıkla girebiliyordu ise, bugün de istedikleri gibi giriyorlar. Silah ve bomba yüklü araçlar da hiçbir engel, arama, kontrol ve takiple karşılaşmadan çok rahat istedikleri il ve ilçe merkezlerine kolaylıkla girebiliyorlar. Sur ve Cizre gibi olayların yoğun olduğu yerlerde bile sokağa çıkma yasağı kalkar kalkmaz, dışardan istedikleri kadar lojistiği nasıl sağladıkları daha önceden ortaya çıkmıştı. Peki şehre kimin veya neyin girdiğini kontrol etmek için illa ki her yerde sokağa çıkma yasağı mı uygulamak gerekiyor. Maalesef, memleketi, nerede ne zaman nasıl bir saldırının olacağı belli olmayan karanlık bir coğrafya algısına doğru sürükleyen ihmalkâr bir kolluk sistemi olduğunu kabul etmek gerekiyor.
Memleketin bir de akademisyenleri var. İlme ve fenne aşık olmaları gerekirken, kirli bir propagandaya sevdalanmış, İslâm düşmanlıklarını açıktan söyleyemedikleri için her defasında barışçıl, demokrat pozlarla çoğu top sakallı sanal hocalardan bahsediyorum. Halkı o kadar çok seviyorlar ki, adeta ‘neden her yerde örgüt/parti ile beraber değilsiniz` diye de kızıyorlar ve sözde oradaki askeri müdahaleye kızarmış gibi şirinlemeler yapıyorlar. Ne kadar da barışseverler değil mi? Hem ne kadar da bilimsel, pozitivist, rasyonel ve modernler. Öyle ya, aynı asker ve polis Müslümanlara diş bilerken bunlar son güçleriyle alkışlayan aydınlar(!). Gerçi söyledikleri de tam olarak bu: “Yahu o bölgede dinciler varken siz kalkıp yerlere izmarit bile atmayan şefkat ve merhamet abidesi(!) yurtseverlerle niye uğraşıyorsunuz?”
Ama onların da suçu yok. Onları oralara getiren, en az yedi sekiz bin liralık maaşlarla besleyen, Müslüman halkın çocuklarını önlerine bırakıp: “bildiğiniz malum marifetlerinizi bunlara da öğretin ki, ODTÜ gibi babalarınızın çiftliği gördüğünüz üniversitelerde mescide giden dindar öğrencilere havlasınlar” diyen devlet ve tüm bunlara seyirci kalan sivil toplum temsilcileri suçludur.
Neyse Allah sonumuzu hayreylesin.
Sünneti bozmayıp çok yoğun geçen bu sefer ki Avrupa turumuzdan da bahsedecektim ama orada Allah için canla başla çalışan tüm Müslümanlardan ve bize çok sıcak ilgi gösteren tüm kardeşlerimizden Allah razı olsun deyip değerlendirmemizi inşallah gelecek haftaya bırakalım.