Yine tek dişi kalmış canavarı hatırlama vakti
Paris`teki saldırılar ve sonrasındaki açıklamalar, kendini insancıl ve medeni gösterip Müslümanları ise saldırgan diye niteleyen batı âleminin gerçek yüzünü bir kez daha hatırlamamıza ihtiyaç olduğunu gösterdi. Batının sahte medeniyeti ile İslâm`ın gerçek medeniyetinin mukayesesini, batıya; “Ey küfür ve küfranı dağıtıp neşreden bedbaht ruh!” diye seslenen Üstada bırakalım ve bize pek bahsedilmeyen madalyonun öteki yüzünden bahsedelim.
Almanya`nın Wiesbaden şehrinde bir engizisyon müzesini ziyaret etmiştik. Sonradan öğrendik ki, Avrupa`nın birçok şehrinde bu müzelerden bulunuyormuş. Müzede 12. yüzyıldan 19. Yüzyıla kadar yani yaklaşık yedi yüz yıl, Avrupa`da engizisyon denilen mahkemelerin yakaladığı suçlulara(!) nasıl işkence ettiği anlatılıyor. Hem de bizzat o dönemde kullanılıp bugünlere sağlam kalmış olan işkence aletleri sergilenerek.
Evet daha önce mesela Endülüs Müslümanlarına bu merkezlerde nasıl işkenceler yapıldığını okumuştuk ama bizzat alet mekân ve uygulama biçimlerini görmek gerçekten dehşet vericiydi ki, müzeden çıkınca bir süre de etkisinde kaldık. Onlardan en hafiflerinden birinin ters astıkları kişiyi ortadan ikiye böldükleri uzun testere olduğunu söylemem sanırım yeterlidir.
Kemalist eğitim sisteminin bize öve öve bitiremediği bu engizisyon mahkemelerinin zulmünden dolayı 5 milyon insan başka memleketlere göç etmek zorunda kalmıştır. Ve bu mahkemelerin kararlarıyla kürek ve zindanlarda telef olan 300 bin, korku ve işkencelerden telef olan 43 bin, diri diri yakılan 43 bin, işkencelerden sonra sürekli sakat kalan 18 bin kişi olarak tespit edilmiştir. Gerçek rakamlar tabi ki kat kat fazladır. Bunlar, kendi coğrafyasında yaşayanlara yaptıklarıdır.
Hem güya bu cürümleri kilisenin boynuna atıp kendilerinin Rönesans aydınları olduğunu savunanların dosyaları çok daha kabarıktır. Çünkü önce keşfettik deyip o kıtanın asıl sakinlerini yerli ve yamyam diye aşağıladıktan sonra komple yok edenlerin sömürgeleştirip işgal ettikleri diğer coğrafyalarda yaptıkları vahşetler, rakamlarla izah edilemeyecek kadar devasa boyutlardadır. Ve öyle yüz yıl öncesinde de bitmiş değildir. Çünkü hâlâ Afrika ve Asya`da yıkım, sömürü, işgal ve katliamlar ister ‘hard power` desinler, isterse ‘soft power` maalesef hız kesmeden devam etmektedir.
Ürettikleri kimyasal hijyen ürünleri, ve nano temizlik gereçleri onların ne habis geçmişini ne de necis bugününü temizlemeye yetecektir. IŞİD`in yaptıklarının önüne +18 yazıp verirken kendi yaptıklarının üzerine jelatin saracak kadar Hınzır ahlâklı olanların sabıkası öyle engizisyonla ve katliamla sınırlı filan da değildir.
Müslüman halklara, medeniyetin beşiği diye yutturulan ama gerçekte, esfel-i safilin olan Avrupa ve türevlerinin, tek zulümlerinin, yukarda bahsettiklerimizle sınırlı olduğunu sanıyorsanız yanılıyorsunuz. Çünkü onların sicilinde çok daha aşağılık yöntemler var.
Mesela, çok değil bundan 55 yıl öncesine kadar Belçika, Hollanda, İspanya, Macaristan, Almanya, İsveç, İtalya, ABD gibi G-20 ve ötesinin, birçok şehrinde 1870`lerden 1960`lara kadar Afrika`dan getirilen binlerce kadın, erkek, çocuk nadir hayvanlarmış gibi seçiliyorlar ve etrafı dikenli tellerle çevrili hayvanat bahçelerinde ve kafeslerde teşhir ediliyorlardı. Hayvanat bahçelerinin dışındaki levhada “Lütfen yiyecek vermeyin daha önce beslendiler” yazılıydı. Bazıları intihar etti, bazıları ise teşhir edilirken öldü. Ölen de sergilendi.
Aynı dönemlerde bazı bilim adamlarının görüşleri de aktarılıyordu: “Haftalardır bunların üzerinde çalışıyoruz, bunların aklı aşırı derecede geri. Fevkalade saldırganlar ve hiçbir hisleri yok. İnsana en yakın vahşi örneği denebilir” 1931`de Paris`te, Eyfel kulesinin altında açılan İnsan Hayvanat Bahçesi`ni 34 milyon kişi gezdi. Bu hayvanat bahçesinin tanıtımında “Fransa`nın medeniyet misyonunu gerçekleştirirken nelerle meşgul olduğunu keşfedin” yazıyordu.
Şimdi Paris derken, bunlardan hangisini görmezden gelelim. Hani hayat, ‘unutmak kolaysa önce sen unut` diyen şarkı kadar basit olsaydı, ‘deniyetinizin` önüne bir ‘me` hecesi yazmak da o kadar kolay diyecektik.