• DOLAR 34.664
  • EURO 36.297
  • ALTIN 2996.516
  • ...

Ankara saldırısını kimse üstlenmediği için komplo teorileri, analizler, iddialar ve ithamlar daha uzun bir süre devam edecektir. Yine gerçekleştiği yer, hedef aldığı kitle, zaman, olay sonrası açıklamalar, failler ve sonuçları gibi çok varyantı olduğu için, sadece siyasilerin ve analistlerin değil, neredeyse tüm halkın üzerinde konuşup cevap aradığı gizemli bir korku filmini andıran olayda ilk akla gelen husus, elbetteki ihmal ve tedbirsizliktir.

 Davutoğlu, geçen günlerde yaptığı açıklamada, 28 Mayıs 2015`de, Suriye`nin Haseke şehrinde, DAİŞ, PKK ve rejimin bir masa etrafında bir araya gelip anlaştıklarını söylüyor.

Bu bilginin tarih ve yerle birlikte bir başbakan tarafından zikredilmesi, Ankara`daki patlama ile ilgili tahliller açısından önemli. Ancak bu tür istihbari bilgiler önceden elde edilmişse, yetkililerin yapması gereken şey, olay sonrası yorumların konusu yapmaktan ziyade tedbir almaktır. Hele de neredeyse yarım asırdır bu kadar patlamanın, bu kadar intihar saldırısının olduğu bir ülkede konuya en çok yoğunlaşması gerekenlerin kalkıp şunlar şununla anlaşmış yapmış olabilir, türünden yaklaşımları tam bir Türkiye klasiği olsa gerek. Tıpkı maden göçüklerinde neredeyse her yıl onlarca insanını kaybettiği halde yeteri kadar tedbir almadığı için bir sonraki patlamada da birilerini suçlamak gibi.

Evet, şurada bir canlı bomba kendini patlatacaktı, önlendi, şurada şu yakalandı, dolayısıyla tedbirler alınıyor türünden açıklamalar yapılıyor. Ama seçimler öncesi, Ankara gibi bir yerde yaşanan olayın vehametine ve neredeyse ‘geliyorum` diyecek kadar güvenlik açığı içermesine bakınca, daha üç ay öncesindeki Suruç bombalamasından ve mevcut durumdan hiçbir dersin çıkarılmadığı pekâla söylenebilir.

Olaydan hemen sonra ve sıcağı sıcağına tespit edip açıklayamadıktan sonra kriminal incelemenin, Kandil ile malum bileşenlerinin önceden olayı bildiklerini ortaya çıkarması da bu saatten sonra çok bir şey değiştirmeyecektir. Hatta faillerin de PKK`li veya DAİŞ`li olduklarının anlaşılacağını, patlama ile birtakım hedeflere ulaşmaya çalışanlar, herhalde başta öngörmüşlerdir yalnızca bunun aynı günlerde değil birkaç gün sonra olması için planlama kısmında titiz davranmışlar hepsi bu kadar.

Olayın amacını sadece HDP`nin artıracağı birkaç puanlık oy yüzdesi diye izah etmek basitlik olur. Zaten olay, Diyarbakır seçim mitingindeki patlamadan bu yönüyle ayrılıyor. Kaldı ki, olay sonrası yapılan anketler de, sanıldığı gibi Ak partinin oylarını öyle düşürmediği gibi HDP`nin oylarında da gözle görülür bir artışa yol açmadığını gösteriyor. Hatta tam aksine olayın iktidarın merkezinde ve böyle büyük çapta yapılmış olması, HDP`den ziyade hükümete bir mağduriyet atfedilmesine ve daha da sahiplenilmesine yol açtığı da söylenebilir.

Dolayısıyla olayla ilgili ilk akla getirilmek istenen husus, özellikle Erdoğan`ın IŞİD`e göz yumduğunu hatta bu tür olayları MİT`in onlara yaptırdığı algısıdır ama asıl hedef, tabi ki Suriye`deki çatışmaları bu tarafa da taşımaktır. Yani örgütlerin çakacağı bu tür kıvılcımlarla, sağ-sol, Kürt-Türk, alevi-sünni gibi hazır potansiyellerden başlayıp daha da detaylandırılmış tarafları, ilerde oluşturulacak diğer etkenlerle beraber birbirine karşı harekete geçirmek ve en azından şimdiden uyandırmaktır.

Özellikle teşkilat tecrübesi ve yeteneği olan yapılar sol gruplardır. Bunlar da şu anda ciddi manada devlet kadrolarından tasfiye edilmiştir. CHP`nin ise normal yollardan iktidar olma ihtimali olmadığına göre, CHP, HDP ittifakını gelecekte iktidara taşımak isteyen üst akıl(sız) için de bu türden katliamlar işe yaramaz değildir.

Tüm analizler sonunda gelip aidiyet duvarına çarpmaktadır. Çünkü “eh bizim partidir ne yapalım, oyumuzu başkasına mı verelim” diyen kitleler için yukardaki türden çok uzun muhabbetlerin de pek bir anlamı yoktur.

Ama sorumluluk hiç kimsenin yakasını da bırakacak gibi değildir:  “İçlerinden bir topluluk: ‘Allah`ın kendilerini helak edeceği yahut şiddetli bir şekilde azaba çarptıracağı bir topluluğa neden öğüt veriyorsunuz?` dediklerinde (öğüt verenler): ‘Rabbinize karşı bir mazeretimizin olması için ve belki sakınırlar diye!` dediler.”

(A`raf 164)