• DOLAR 34.576
  • EURO 36.572
  • ALTIN 2925.19
  • ...

Israrla yok sayıyorlardı. Bir milyonluk Kutlu doğum etkinlikleri yaptıkları halde hiç mi hiç kaale alınmıyorlardı. Tiyatral mahkemelerde komik gerekçelerle tutuklandıkları halde duymuyorlardı. Seçimlere giriyorlar, yüzlerce saldırıya uğruyorlar, Diyarbakır gibi büyük bir şehirde, üçüncü parti oluyorlar ama ne devlet denen siyasi erk, ne de onun güdümündeki medya erki görmüyordu.

Hatta 6-7 Ekim olaylarında katledildiler, nice yerde saldırıya uğratıldılar hükümet yine görmek istemedi, bir hafta sonra mızrağı çuvala sığdıramamış olacaklar ki görmek zorunda kaldılar ve sonrası malum.

Cizre olayları için paralel veya provokasyon değerlendirmesi yapmak da çözüm sürecinde çuvala sığdırılamayan mızrağı saklamak içindi ama bu da çok kısa sürdü ve HÜDA PAR üye ve gönüllülerinin uğradığı saldırıdan günler sonra emniyet müdürü görevden alındı ve çözüm sürecinde HÜDA PAR çevresi ile de görüşüleceği daha açık vurgulanmaya başladı.

Bu arada devletin gözetimi ve izni dâhilinde ellerinde uzun namlulu silahlarla saatlerce kurşun yağdıran, içinde hamile kadın ve çocukların da bulunduğu evleri yakan, yaşlı demeden katleden gözü dönmüş çetelerin, dağ kadrosundan seçkin elemanlarını kaybetmeleri ve onlarca saldırganın ağır yaralanması ortaya başka bir gerçeği daha çıkardı.

Yani HDP yetkililerinin Cizre`de on beş yirmi ev diye bahsettiği HÜDA PAR kitlesinin çok ciddi bir savunma refleksine sahip olduğu anlaşıldı. Ve en çok güvendikleri ve çözüm sürecinde devletten aldıkları ödülün uygulanması için pilot bölge seçtikleri Cizre`de karizmayı öyle çizdirdiler ki ava giderken avlanan 25 yıllık komutanlarının ölüm sebebini akciğer kanseri ve ölüm yerini de sınır ötesi olarak lanse ettiler.

Aslında asıl karizmayı çizdiren devlet oldu. Çünkü polis, olaya müdahale etseydi ölebilirdi, çok tehlikeliydi, gidemedi, hendekleri aşamadı tarzındaki akla zarar izahlar yapılırken saldıran çeteler patır patır düşüyorlardı. Kimi akciğer kanserinden kimi kalp krizinden kimi de herhalde kahrından çatlayıp ölüyordu.(!)

Hem bu meşru müdafaa yapanlar, çevresi hendeklerle kazılmış her tarafı devlet ve çeteler tarafından korunan mahalleye nereden nasıl girmişlerdi, üstelik devletin askeriyesi de karşıdayken, istihbaratı kuş uçurtmazken paraleli etkin dinleme yaparken, dağdan gelenler posta posta saldırı mevzilerine yönlendirilirken…

Cizre`de kendini savunan Müslümanlar şu anda her yerde ilgi odağı... Demek ki bunca askeri ve polisine rağmen korkaklığını ilan eden devletin hesaplarını da bozabilecek kadar yiğittiler. Devletin kurtarmadığı hamile kadın ve çocuklarını kurtarıyorlar, devletin girmediği mahalleye giriyorlardı.

Ve o yiğitler işte çözüm sürecinde açıklanmayan ihanet planlarını da deşifre ediyorlardı. Çünkü orada paralel veya provokasyon diye kapatılmaya çalışılan devletin izleyici tavrı, tam da yeni süreçte iki tarafın üzerinde anlaştığı ve kamuoyundan şu anda gizlenen müzakerenin gereği idi. Hendek de işin kılıfı idi. Artık PKK`liler teslim olduklarında şehir merkezlerinde oluşturulan YDGH çetelerini koordine ve kontrol edecek, bu bağlamda asayiş kontrolü yapma, kimlik sorma, yargılayıp cezalandırma gibi halk üzerindeki tasarruflarına karışılmayacaktı. HDP yetkililerinin olay üzerine yaptıkları açıklamalarda da bu anlaşmanın sızdırıldığı görülüyordu.

Öyle ki olayların başlama nedenini, kendilerine kimlik sorulan HÜDA PAR üyelerinin kimlik ibraz etmedikleri gibi bu nazik muameleye(!) ateşle karşılık vermeleri diye iddia ediyorlardı. Bu iddia velev ki doğru kabul edilse bile, burada herhalde çözüm süreciyle devletin ilgili birimlerinden öğrendikleri algı yönetimi devreye giriyor ve halkın zihninde, ‘demek ki kendilerinin kimlik sorması meşru iken karşı tarafın bunu reddedip ateşle karşılık vermeleri onların evlerinin yakılması gibi bir cezayı gerektirdi` sonucu çıkartılıyordu.

Olay, süreçten gizlenenleri sızdırmaya devam edeceğe benziyor da Müslümanlar olaya farklı baktılar.

Uhud Savaşı`nda kâfirler müminleri yok etmek üzere gelmişken Efendimiz(sav)`in Sad b. Ebi Vakkas`a(rh) "Anam babam, sana feda olsun yâ Sa`d, durma at!" diye seslenişini hatırladılar ve bir de şu ayeti: “Onları siz öldürmediniz, ama onları Allah öldürdü; attığın zaman sen atmadın, ama Allah attı. Mü'minleri kendinden güzel bir imtihanla imtihan etmek için (yaptı.) Şüphesiz Allah, işitendir, bilendir.”(Enfal 17)