• DOLAR 34.578
  • EURO 36.399
  • ALTIN 2918.217
  • ...

Çözüm süreci, çözülme sürecine mi girdi?` Sorusu hala geçerliliğini korurken, kimsenin sahiplenmediği bayrak indirme olayı ile beraber, farklı odakların, yaklaşan cumhurbaşkanlığı seçimlerinin sonuçlarını etkileyecek şekilde inisiyatif almaya başladıkları görülüyor.

Bu odak, adeta batıda Ak Parti`ye oy veren kitle içerisindeki milliyetçi çoğunluğun, çözüm sürecine kuşkulu desteğini, bayrak indirme tahrikiyle beraber, iyice sıfırlatmayı veya MHP, CHP ve diğer bilumum partilerin, ulusalcılık damarının kabarmasıyla ortaya çıkacak güçlü bir dalganın, süreci hükümet nezdinde önce sorgulanır hale getirip, ardından da ‘bu iş zaten zorla yürüyordu` olmadı dedirtip bıraktırmak hedefinde.

Annelerin çocuklarını istemesinin gündemde fazla yer etmesi ile ciddi ciddi sıkıntı yaşarken birden bayrak meselesi ile rahatlayan HDP`nin ve KCK`nın, olayın bir provakasyon olduğu ve kendileriyle alakasının olmadığı yönündeki açıklamaları, karşı tarafın elde ettiği kazanımlarla birlikte çözüm sürecinin şu anki seyrini onayladıkları anlamına da geliyor. Şu anki seyri derken de, devletin sadece seyrettiği yol kesme, araç yakma, adam kaçırma, taciz ateşi açma gibi, öldürmeden bir alt seviyede, ancak yoğunluklu eylemlerle, varlığından sürekli haberdar etme, gündem olma ve süreçte güçlü kozlara sahip olduğunu hissettirme biçimindeki akışı anlıyoruz.

Başbakan`ın tehditli ve sert konuşmalarının, pratikde karşılığının olmaması veya tatbik edilmemesi, elbetteki olayların gittikçe yayılmasına ve bölge halkının hayat şartlarının daha da zorlaşmasına neden oluyor. Çünkü çözüm süreci hatırına devletin ilgili birimleri, yol kesmelere adam, kaçıranlara, şantiye baskınlarına seyirci kalmakla o bölge insanını bir nevi örgütle başbaşa bırakmış oluyor. Bölgede malum örgüt dışındaki tüm sesleri de, acımasız bir şekilde bastırmak devletin temel refleksi olduğuna göre, en büyük zarar, o bölgenin ticaretine, kalkınmasına ve huzuruna oluyor.

Yazılı hiçbir metni olmayan bir süreçten bahsediyoruz. Çözüm derken hangi kanuna, hangi yönetmeliğe, hangi mevzuata dayandığı net ortaya konmayan bir süreç. Birilerinin yaptıkları tolere edilecekse, bunun sınırları ne olacak, bu belli değil. Dolayısıyla, yolu kesip gündüz vaktinde araç geçişine kapatanlara, süreç adına mı sessiz kalınıyor, yoksa gizli bir anlaşma mı var, net değil. Aileler, ‘çocuğumuzu piknikte kaçırdılar` diye bas bas bağırıyor. Ancak piknikle ilgili hiçbir soruşturma yok. Acaba bunun sebebi çözüm süreci hatırına, devletin kaçıranları bildiği halde görmezden gelmesi midir, yoksa taraflar arasında gizli bir pazarlık mı vardır?

İmralı ile görüşmeler açısından da durum böyle. Neredeyse iki yıldır vekiller görüşüyor, sonra bazı gazeteciler görüşecek deniliyor. Çözüm sürecinin bir tarafında güya devlet veya hükümet var ama İmralı ile görüşenler ise yine İmralı`dakinin kendi adamları. İşin tuhaflığı bir yana görüşmeye gidenler, bu görüşme trafiğinin niteliğini sorgulamak bir yana, liderleriyle görüşecek olmanın doyumsuz hazzı(!) ile zaten durumdan çok memnunlar.

Bu kadar zamandan beri süreçle ilgili en ufak bir resmi sonuç ortaya konmamış. Devlet denilen aygıt, irade, kanaat veya insiyatif üzerinden yürürse, orada birileri de kalkar, gerçekte sahibine uymasa da, diktatör kelimelerini telaffuz etmeye başlar.

Geçmişten bugüne, sayısız defa maruz kaldıkları dışlayıcı, aşağılayıcı ve ikiyüzlü politikaları nedeniyle devlete güvenini yitirmiş bir kitlenin çözüm sürecinden çok ciddi sonuçlar beklediğini sanmak da doğru değil. Ancak halkın umutlarıyla bu kadar da oynanmamalı.  

Evet maalesef bugün çözüm sürecindeki bir çok belirsizliğin, adı konulmamış, tarifi yapılmamış, açıklanmamış hedeflerin, ortaya çıkardığı doğal sonuçlara şahit oluyoruz. Mağdur olan elbetteki ne devlettir, ne de devletle sıkı fıkı pazarlık yapan malum örgüttür. Her zaman olduğu gibi asıl sıkıntıyı çeken halktır, bu halkın emeğidir, geleceğidir ve çocuklarıdır.