• DOLAR 34.578
  • EURO 36.399
  • ALTIN 2918.217
  • ...

Büyük afetler, üzerindeki coğrafya için tutkal görevi görürler. En son, üç yıl önceki Van depreminde 650 kişi hayatını kaybettiğinde ülkenin en batısından doğusuna kardeşliğin nasıl meyve verdiğine şahit olmuştuk.

Bu hafta yaşanan felaket de, Van`dan sonra yaşanan en büyük afetti. Madenden acı haberler gelmeye başladığı andan itibaren doğudan batıya, fikri, düşüncesi ne olursa olsun herkesin üzüntüye boğulması, aslında, takdir-i ilahideki hikmetli sırrı tefsir ediyordu.

Devlet tedbir almak içindir, hesap vermek içindir eyvallah da, yeterli önlemler alınmıştı veya alınmamıştı bunlar geleceğin inşası veya güvenliği için bir anlam ifade eder ancak bugün konuşulması gereken keder ortaklığıdır.

Dilediği zaman sormadan veren Halık-ı Zülcelal, yine istediği zaman sormadan, ertelemeden aldığına göre, ‘şöyle olsaydı böyle olmazdı` demek neyi geri getirir? Ecel, hükmünü icra ettikten sonra, sebebin şu veya bu olması neyi değiştirir? Kader yazısı kaza edilirken, cüz-i iradenin ihmaline, elbette mücrim aranacak ama bu, hangi yürek sızısına dermandır ki?

Helal lokma ve alın teri denildiğinde maden işçileri, akla ilk gelecekler arasındadır. Yüzlerce metre yerin altında, apaçık bir çok ölüm tehlikesini göze alarak, ‘Ya Rezzak !` deyip rızkını arayan işçiler, tenbel ve müsrif kimselere; kanaat, çaba, gayret gibi nice dersler veriyorlar ama bu son verdikleri dersi, kendileri değil adeta doğrudan sahipleri ve sahibimiz olan Rabbimiz verdi. 

Orada evladı ve kocası için feryad eden anne, tüm İslam ve insanlık aleminin annelerine o kadar benziyor ki, kalbinin ta derinliklerinden gelen sızısı iniltisi aynı, gözünden dökülen yaş aynı, yıkılışı yığılıp kalışı aynı, başının yana düşüşü aynı. O anne, kendisini, ancak ahirete imanla teselli edebilir, mahşer günü evladına tekrar kavuşacağına olan sağlam inancıyla teselli edebilir. O imanı, tahkiki kılmak ve takviye edip kuvvetlendirmek için ciddi çalışmaya ihtiyaç var.

Evet Rabbimiz, insanın acizliğini ve çaresizliğini en acı bir tonla tekrar hatırlatırken bu tür olaylarla belli belirsiz hislerden öte, ölüm gerçeğine karşı nasıl ve ne kadar hazırlandığımızı da sorgulatıyor. Dünyevileşip bencilleşirken neleri yitirdiğimizi soruyor. ‘Onlar çoluk çocuğun helal nafakası için çalışırken can verdiler de, sizi ölüm meleği hangi meşguliyet üzerindeyken bulacak` sorusuna cevap ister gibi bizden düşünmemizi istiyor.

Hem Cenab-ı Mevla, böyle anlarda dua ve gözyaşlarımızla, kederine ortak olduğumuz insanların diğer zamanlarda da kadrini kıymetini bilmemizi istiyor. Maden ocağının başında, ümidin aslında ne olduğunu çok iyi anlayan eşler, çocuklar ve anneler gibi, maddi manevi imdat isteyen yığınların ümidine çare olabilmek diye bir derdimiz varsa ve bunun için çektiğimiz bir çile, bir kahır varsa dersimizi almışız demektir.

Öyle ya, onlar toprak altında dünyalarından oldular, canlarını verdiler. Peki ya, isyan, tuğyan ve günah katmanları altında ahiretlerinden olanlar, değerlerini yitirenler ne olacak? Dünyalarını kaybedenler için üzülüp çırpınırken, ahiretlerinden olanlar için ne kadar gayretimiz var diye sorabiliyorsak öğüt almışız demektir.

Dedik ya, bu hadiseler bize, bir kez daha  İbrahim milletindeki bağımızın ne kadar güçlü olduğunu hatırlattı. Kimimiz Sivas, kimimiz Manisa, kimimiz Diyarbakırlı ya da Roboskili ama, baltamız İbrahim`in baltası, atıldığımız ateş, Nemrud`un ateşi, yükseltip tavaf ettiğimiz bina Allah`ın evi, annemiz Hacer, oğlumuz İshak. Adağımız, gah bıçak altında gah ise bir maden ocağı altında İsmail ve fidyesi kurban.

Ona misafir melekleri ağırlar gibi, gönlümüzde O`nun milleti baş göz üstüne konuğumuz. Sevincimiz duasındaki dileği, yani torunu Peygamber Hz. Muhammed Mustafa`nın(sav) gönderilip hep beraber Ona tabi olmamız. Milleti olarak, üzüntüde ortaklığımız gibi, Hakta, tevhidde, adalette, istikamette birleşmemiz, zulme ve azgınlığa karşı bir araya gelmemiz… 

Ölen işçilere Allah`tan rahmet yakınlarına sabr-ı cemil niyaz ederim.