• DOLAR 34.625
  • EURO 36.353
  • ALTIN 2920.88
  • ...

Biyolojide canlıların üç çeşit birlikte yaşama biçimi var. Birisi muttualizm. Bu şekildeki birliktelikte iki canlı birbirlerine karşılıklı olarak fayda sağlıyor ve birliktelik böylece devam ediyor. İkincisi, kommensalizm ki, bu beraberlikte iki canlıdan biri diğerine fayda sağlamıyor ancak zarar da vermeden ondan yararlanıyor. Parazitizmde ise, birlikte yaşayanlardan biri, diğerinden fayda görürken aynı zamanda ona zarar veriyor.

Bu sonuçlar, her ne kadar pragmatist(faydacı) bir bakış açısının ürünü olsa da ve insanlar dışındaki canlı türleri için tespit edilmiş gözükse de, küçük gruplardan ta dünya düzlemindeki kalabalık insan topluluklarına kadar hepsi için de geçerlidir.  “Mümin bütünüyle faydadan ibarettir” (Ebu Nuaym) veya “İnsanların en hayırlısı insanlara faydalı olandır.” (İmâm Ahmed) mealindeki hadislerden tutun, kardeşliği, infakı, güzel ahlakı emreden tüm emir ve tavsiyeler, İslamın bu üç birlikte yaşam formulünden daha ulvi bir birlikteliği istediğini gösterir.

Aslında yukarda sayılan üç birlikte yaşam biçiminden sadece parazitizim değil diğer ikisi de İslam ahlakı açısından sorunludur. Mesela, ‘bana faydan olursa ancak sana fayda sağlarım` diye açıklanacak bir muttualizm düşüncesi, bugünün kapitalist, liberal ve sözde modern dünyanın, etik kabul ettiği bir yaşam biçimidir.  Bu felsefede, Allah rızası diye bir ruhi yücelik bulamazsınız. Bunu, “parayı veren düdüğü çalar” hikayeleriyle çocuklara benimsetenler; “İyilik nedir?” diye sorduklarında, “gözleri görmeyen birini yolun bu tarafından karşısına geçirmektir” cümlesinden başka bir cevap alamamaktadır.

Şehir ve apartmanlarda hakim olan kültür ise tamamen kommensalizmdir ki, birbirine fayda ya da zarar vermeden birlikte yaşamaya çalışmak, bugün medeniyet için asgari ölçü kabul ediliyor. “Kim bir ihsana mazhar olursa, bulduğu takdirde karşılığını  hemen versin, bulamazsa, verene senâda bulunsun”(Tirmizi) gibi teşekkürün önemini anlatan hadisler bu tür bir beraberliğin noksanlığını anlatır.

Parazitlik ise, maalesef insanların reddettiği halde süslü mazeretlerle sürekli yaptığı nankörlükten başka bir şey değildir.

Cemaatin menfaati, maslahatı, geleceği gibi bir takım endişeler için yukarda sayılan üç beraberlik formuna göre bir takım adımlar atmak ve durumu “her şey iman hizmeti için” diye özetlemek toplum vicdanını rahatlatmayınca hemen “hased ediyorsunuz” deyip saldırı ve tenkide başlamak  hastalıklı bir ruh halinin işaretidir.

Hüsnüzan sınırlarını zorlarsak birkaç aydır kendini ciddi tartışmaya açan malum çevrenin düşüncesinin özü şudur ki: ‘Laik rejim ve İslam karşıtı hakim otorite nezdinde eskiden beri şöhreti olan Koç, Doğan, Ciner, Alaton, Sabancı gibi işadamlarıyla bir şekilde görüşmelerimiz olsun. Kapıları bize açılsın. Bizi ve faaliyetlerimizi övsünler. Böylece hem hizmetlerimiz(!) için katkıda bulunurlar hem bizimle gelişen diyalog ve yakınlık sayesinde kalpleri İslama ısınır(?) hem de onların ülkedeki nüfuzu ve beyaz türklük paralelinde biz de meşruiyet kazanır ve yerleşik hale geliriz.`

‘Sayesinde çok şeyler kazandığımız İslam`ı mustazaflara kaptırmayalım` fikriyle, onları terörist, katil, vahşi gösterip bunu da şöhretli zevatın yanında pirim kazanma vesilesi görmek de cabası.  “Bakın dersaneleri kapatıyorlar ki Hizbulvaşet terör örgütü boşalan mevzileri ele geçirsinler” türünden iftirayı çok aşan boyutlarda saldırılarla da hoşgörü ve ılımlılıktan dem vurmak ikiyüzlülük değilse herhalde yalancılıktır.

Her neyse, kimiyle muttual, kimiyle kommensal, kimiyle de parazit bir birliktelik kurarak gücüne güç katanların, yolun sonunda hala islam kardeşliğini, fedakarlığı, i`sarı ve o dillerinden düşürmedikleri himmeti ve hizmeti hatırlamalarını umuyorsunuz değil mi?

Yok yok, siz, rüyanızda kamyona filan bindiğini göremediğiniz için kıskanıyorsunuz, çekemiyorsunuz?