Geriye kiminden beddua kiminden de gözyaşı kalacak
Son demde, ne söylense abes der gibi, harfler gönül darlığında, kelimelerse üşümüş. Sebebi Yunus`un şu dizelerinde saklı:
“Kötüdür yoksulluktan nicelerin varlığı Bunca varlık var iken gitmez gönül darlığı”
Nicelerin varlığı maalesef gönlü daraltmaktan başka bir işe yaramıyor. Gönle ferahlık ve sürur vermesi gereken kimi müminler, bugünlerde adeta kalbi karartma azmindeler. Hâlbuki gönüller sultanı Efendimiz(sav) bakın ne buyuruyor: “Mümin, bütünüyle faydadan ibarettir. Birlikte yürüdüğünde, sana fayda verir. Kendisine akıl danıştığında, sana yararlı olur. Ortaklık kurduğunda sana kazanç sağlar. O, her şeyiyle, her işinde faydadan ibarettir.”(Ebu Nuaym)
Bugün ise sanki birbirine fayda yerine zarar vermeye çalışan müminleri görmek ne kadar acıdır. Bundan daha acıklı olan ise organize acı çektirmek, örgütlü zarar vermek, emirle, talimatla kardeşlerine kin ve düşmanlık yapmaktır. Bundan da elim olanı, tüm bu organize nefret ve intikamı, İslamî kisve ile İslamî cemaat temsiliyetine bürünerek yapmaktır. Mümine lanet için cem olanlara erişecek olan, herhalde rahmet değildir va esefa…
Allah aşkına, Müslümana lanet okuyup buna amin dedirtmek, yazılı, sosyal ve görsel medyayı bu laneti yaymak için kullanmak, terbiye için teslim edilen çocukları, gençleri bu kin ve düşmanlıkla yetiştirmek fayda mıdır, zarar mı? Rahmet midir, zahmet mi? Islah mıdır, ifsad mı? Izzet midir, zillet mi?
Gelin işe esasından bakalım: Dünya Müslümanları son birkaç asırdır hepten mazlumdur, mustazaftır, perişandır, enva-i çeşit zalimin ve zulmün altında inim inim inlemektedir. Hiçbir gün yoktur ki, bir Islam yurdundan feryad işitilmesin, “Yetişin ey Müslümanlar” diye bir çığlık duyulmasın. Ağlamadığımız gün nerdeyse yok gibi. Çaresizliğimize asılı acizliğimiz, belimizi bükmüş. Hele yaşınız otuzu geçmişse sadece bugünkü değil, içinizde öyle közler vardır ki arada bir vurur, geçmişin zulüm kayalıklarında vicdanınızı tekrar be tekrar parçalar, çünkü kulağınıza Bosna`da, Irak`ta ırzlarına el uzatılan Müslüman kadınların feryadları çarpar, Gazze`de katledilen bebeklerin masumların ahı çarpar, Halepçe resimleri yırtar içinizi ve yaranızı kanatır daha nice kareler.
Bayezid-i Bistami Hazretleri hep merak edermiş, zamanın kutbu(en büyük velisi) kimdir diye. Onun Basralı demirci Ebu Hafs olduğu kendisine ilham edilince onu bulur ve halini sorar: “Çok dertliyim, kalbim şu demir gibi sanki kor halinde, İslam ümmeti bu dünyada nice dertle acı çekerken, hem çoğu ateşe giderken insan nasıl dertli olmaz” cevabını alır.
Kimsenin veliliğini test etme niyetinde değiliz ama insanız, içimizi doludur da isteriz ki biri çıksın bize tercüman olsun, zalime kızsın, öfkelensin, mazlum için çok fazla bir şey yapamasa bile en azından üzüntüsünü söylesin hatta bizim gibi gözyaşı döksün. Ve bugün seversiniz sevmezsiniz, sizinledir ya da değil, mesela şehid Furkan için, Şehid Esma için ağlayabilen, zalimlere öfkelenebilen böyle bir devlet adamı görmüşseniz orada biraz durmanız gerekmez mi? Katledilen ve esir edilen Gazze, açlığa terkedilen Somali, vahşice yakılan, katledilen sürülen Arakan ve Suriye için, Mısır`ın direnen aziz halkı ve Muhammed Mursi için, Bangladeş`in Şehid Serdarı Abdülkadir Molla ve diğer âlimler için hiçbir şey yapmadıysanız bari onlar için adım atmış, yer yer kızmış, yer yer ağlamış bir lidere karşı en azından dilinizi tutmanız, ona karşı öfkenizi yutkunmanız gerekmez mi? Adalet ve hakkaniyet bunu gerektirmez mi?
Herkes geriye yaptıklarını ve söylediklerini bırakarak ölecek. Edilen lanet de akıtılan gözyaşı da bakidir.
“Kim izzet ve şeref istiyor idiyse, bilsin ki, izzet ve şerefin hepsi Allah`ındır. O`na ancak güzel sözler yükselir (ulaşır). Onları da Allah`a amel-i salih ulaştırır. Kötülüklerle tuzak kuranlara gelince, onlar için çetin bir azap vardır ve onların tuzağı bozulur.”(Fatır 10)