Çok bilinenli denklem: Halep, Suriye
Matematikte dört işlem en kolay konu gibi gözükür. Ancak işin içine zaman, mekan ve ölçülen şeyler girince o kolay zannedilen toplama, çıkarma, çarpma, bölme zihni hayli yorar.
Ancak sosyal problemler, matematik gibi değil. Çünkü sayılar, miktarlar, formüller, ispatlar her ne kadar kitlelerin ortak kabulüne dayansa da ölçenlerin farklılığı her sorunu karmaşık hale getirmektedir.
Suriye çok bilinmeyenli değil çok bilinenli bir denklem. Meselenin zorluğu işte bilinen tarafların, şartların, çıkarların, yaşanmışlıkların ve hesapların çokluğundan kaynaklanıyor.
Baas rejimi akıl almaz zulümleriyle, işkence ve katliam siciliyle biliniyor.
Suriye’de eskiden beri üsleri olan ve rejimin hamisi Rusya’nın, Esed rejimine destek için geldiği andan itibaren nice masum sivili hayatından ve vatanından koparan korkunç hikayesi de herkesin malumu.
Her çatışmalı bölgenin uğursuz akbabası olan Pentagon ve avanesinin de ürettiği taşeron yapılar üzerinden, terör ortağının güvenliği için sahada güç devşirdiği de ortada.
İran ve Türkiye’nin de farklı gayelerle alandaki konumları belli.
Ve bir de bazen isimleri, bazen düşünceleri, bazen yetenekleri kimi zaman da bağları, alakaları ve etki alanları değişen muhtelif ve muhalif örgütler var.
Şartlar da herkesin gördüğü gibi net.
Çok çok zayıflayan Şam rejimi yanında odak noktasını Ukrayna’ya kaydırdığı için Esed konusundan kafası karışık bir Putin var.
Yine bölgede YPG’ye karşı Amerika ile doğrudan karşı karşıya gelmeden varlığını tahkim etmeye çalışan bir Ankara.
Uzun süredir bölgedeki fırsatları değerlendiren Tahran.
Ve varlığını sürdürmek için kendi etrafında Amerika’ya ve yahudiye köle olmuş, istikrarsız ve zayıf yönetimler öngören siyonist rejim var.
Daha bilinen çok şey sayılabilir. Ancak dediğimiz gibi bilinenler arttıkça, yorumlama, ve kanaat sahibi olma gayet müşkül hale geliyor. Bir de herkesin durduğu tarafın hissi gerilimi var.
İran’ın haklılığı ve doğruluğu konusunda şüphesi olmayanlar, okumalarını ve gözlemlerini hep bu zaviyeden yaptıkları için delil bulmakta zorlanmıyorlar. Sadece mezhebi yönden değil, bölgesel çıkarları yüzünden de çok keskin bir dil kullananlar ise İran’ın, Suriye’de işlenen cürümlerin doğrudan ve dolaylı bir ortağı olduğunu çok işliyorlar ve kalabalıkları ciddi şekilde ikna ediyorlar.
Her bir cephe kendi sözlüğü ile konuşuyor. Taraflardan her biri olayları ve olguları kendi uzayına göre tanımlıyor. Herkesin teröristi farklı, “sapık” “kafir” gibi etiketler için şablonları farklı.
On dört yıla varan çok acı bir öykü bu. Başlığı da hazin, giriş, gelişme ve sonucu da.
Dilsizlik hiçbir yaraya merhem olmuyor lakin bunca kırmışlığın kırılmışlığın sarıp sarmaladığı kırk yamalı bohça için adaleti ayakta tutacak yaklaşımlar da şart.
Afganistan, uzun yıllar boyunca birbiri ile uğraşan grupların elinde bir yara idi. Nihayet refleksler değişti, fikirler duruldu, güç dengesini buldu. İnşallah bu irade istikamet üzere gelişir, korunur ve boy verir.
Düz bir kıyaslama yapmak değil fakat Suriye’de taşlar yerine oturacaksa herhalde bu, tüm hadiselerden ders çıkarmaya bağlı.
Son gelişmeleri hemen ABD ve siyonist rejimle ilişkilendirmek yerine daha vasat değerlendirmek de bunun içinde.
Yine olayı lehte ve aleyhte bol İran’lı faraziyelerle hükme bağlamamak da buna dahil. Ve resmin bütününü Türkiye ile boyamamak da öyle.
Hepimizin duası, acıları dinmiş, sükunet bulmuş, zalim ve zorbalardan kurtulmuş, emperyalistlerin ve siyonistlerin uşağı, aparatı, müttefiki olmayan bir Suriye değil mi?
Allah-ü Teala, hatalarından ders çıkaranların yardımcısıdır.
Vesselam.