Duruşma Sahnesi
Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan’a yaptığı hakaretleri ısrarla savunduğu mahkeme ifadesinde eski CHP genel başkanı Kemal Kılıçdaroğlu hayli uzun konuşmuş. Ne kadar dürüst bir bürokrat ve siyasetçi olduğunu anlata anlata bitirememiş.
Tabi duruşma salonunda fotoğraf da ustaca hazırlanmış. Öldürülen eski ülkücünün eşi, onun yanında Dem’li vekil, onun yanında CHP’li Özel, Özdağ, Mansur ve “gel bakalım İnce”. Önde ise mahkeme heyetine doğru bakan sanık imajıyla bir lider pozu.
Manifesto niyetine hazırlanan savunmaya bakıldığında Kılıçdaroğlu’na, CHP’nin kurumsal müdafaasını yapıyor imajı verdirilse de kendi şahsının çok öne çıktığı gözüküyor. Peki, içindeki fay hatlarının gitgide keskinleştiği bir süreçte CHP’ye yeniden bir Kılıçdaroğlu liderliği şifa olur mu?
Olmayacağı nereden belli? Dünkü duruşmanın sosyal medyada bile istenen miktarda alıcısının olmamasından belli.
Merhum Erbakan’ın mahkemedeki savunmasına ve Erdoğan’ın şiir okuduğu için yargılanmasına filan atıf yapar gibi bir mağdur imajına öykünme hiç gerçekçi bulunmadı. Erbakan ve Erdoğan örneğinde, bir şahsa hakaret yok, aksine devleti elinde tutan egemen elitlerin halkın inanç özgürlüğü taleplerine karşı keyfi baskıları var.
Fakat bu basit mahkeme sahnesinin de diğer kayyum meselelerinin de toplumda geniş yankı bulmamasının en önemli sebebi bu değil.
Asıl sebeb, dışardaki gelişmeler.
Gazze’de devam eden soykırım, bunun vicdanlardaki ağırlığı, UCM’nin Netenyahu için tutuklama kararı ve buna yönelik açıklamalar.
Hükümet tarafından terör rejimiyle ticaretin kesildiği ısrarla vurgulanırken Filistin’deki Abbas yönetimine yapıldığı söylenen dev ihracatın büyüsü.
Yine Türkiye üzerinden işgalciye giden Azerbaycan petrolünden alınan komisyonun cazibesi..
Türkiye’nin NATO üyeliğine rağmen ABD tarafından aşırı derecede ekonomik ve bölgesel baskı altına alınması ve küreselci Obama kanadının yerine gelen siyonist kabinenin Türkiye-israil-BAE-Suud-İran arasındaki ilişkilere bakışındaki ve Türkiye’nin doğu Akdeniz ile Libya’daki varlığını ele alışındaki belirsizlikler.
Ve Trump henüz fiili olarak iş başına gelmeden Avrupa’nın daha somut biçimde taraf olduğu Rus Ukrayna savaşında atlanan level. İki tarafı da idare etmeye çalışan Türkiye’nin şiddeti artan bir gerilimde konumunu nasıl koruyacağı.
Siyonist rejimin, içinde Kürt geçen açıklamaları sonrasında gitgide daha da ısınan YPG, İran, Esed, Amerika, Rusya değişkenleriyle karmaşık Suriye denklemi. Burada pkk’nin tasfiye edilmesine izin verip vermeyeceği henüz netleşmeyen vesayetçilerin talepleri..
Bunlar ve daha fazlası halkın biraz daha devlete odaklanmasına yol açtığı için CHP’nin, kendi iç bütünlüğü hakkında endişesi artarak devam ediyor. Çünkü parti tabanından ciddi bir ulusalcı Kemalist kanat var. Ve bunlar CHP’nin üzerinden sıkıştırıldığı DEM’liklerin kırılmasını istiyorlar.
Tabi bunların yanında konserlere devasa ödeme yapan belediyelerin suya zam yarışı artık kendi tabanlarının da tolere edeceği eşiği aşmış durumda..
Öte yandan ciddi sayıda asgari ücretli ve emekli var. Onların da öncelikli meselesi maaşlarındaki artışlar.
Eh bu kadar mevzu varken mahkemede, Zaman gazetesinin eski köşe yazılarından derlenmiş gibi bir ima veren nutukların, mıntıkayı değiştirmesi çok zor.
“Tren gelir hoş gelir” türküsü unutulalı çok oldu.
Ama “kara tren gecikir belki de hiç gelmez” şarkısı daha taze..
Dinleyiverin gari..