Büyük Şeytana Karşı Üç Önder
Bugün gelinen noktada kördüğüm halini alan Suriye için ABD ve diğerleri, artık nasıl müdahale edecekse etsin, kopsun şu dananın kuyruğu, kopsun kıyamet ve bitsin artık şu fitne diye derinden derine fısıldayan bir şeytan var. Sanki şimdiye kadar ki savaş, ABD ve batılılar tarafından desteklenmemiş gibi, katliamlar, onların izni, bilgisi ve yönlendirmesiyle yapılmamış gibi, fitneler yine onların eliyle dallanıp budaklanmamış gibi, Suriye insanını(tabi böyle bir halk kaldıysa) Esed`in kimyasal silahlarından korumak için müdahale edip kendi tabirlerince, ‘ahlaki sorumluluklarını(!)` yerine getireceklermiş.
İki buçuk yılda Suriye`de yüzbin kişi hayatını kaybetti. Ancak yalancı, sahtekar, ikiyüzlü, katil büyük şeytan ABD`nin, sözümona aynı ahlaki sorumluluğu gereği Irak`a müdahalesinden sonra iki milyon insan öldü, beş milyon çocuk yetim, bir milyon kadın dul kaldı. Ve Afganistan`a girdikten sonra da durum aynı oldu.
Müslümanın ameli, euzü besmele ile başlar. Kur`an-ı Kerim`de, müslümanların, defaatle şeytanın şerrinden Allah`a sığınmayla emredilmesi, şeytana karşı insanın güçsüzlüğüne ve savunmasızlığına da işarettir. Hac`da şeytan taşlarken hangi şuurun pratiğine atıf varsa her istiazemizde de aynısı vardır. Her müslüman bugün euzü çekerken, ‘ABD ve diğer şeytanların şerrinden Allah`a sığınırım` dediğinin farkında olmak durumundadır. Onların ahlaki sorumluluklarından, dostluklarından, yardımlarından, müdahalelerinden Allah`a sığınırım. Onlara inanmaktan, güvenmekten, kanmaktan Allah`a sığınırım` dediğinin şuurunda olmalıdır.
Onların şerrinden Allah`a gerçekten nasıl sığınılır? Bunu da bize önderlerimiz öğretiyor ki,kim ne derse desin modern çağın en büyük üç önderi, üç devrimcisi var. Bunlar; Bediüzaman Said Nursi(rh), İmam Hasan el Benna(rh) ve İmam Humeyni(rh)
Büyükler, çünkü büyük düşünmüşler, büyük hedefler ortaya koymuşlar ve büyük işler başarmışlar. Zamanlarında en büyük zalimler kimlerse onlarla mücadele etmişler, küçük hesapları hep örtmüşler, ihtilafları atlamışlar, birleştirmişler, sevilmişler, takip edilmişler. Üçünün de ortak özellikleri o kadar fazla ki bunu başka bir yazıya bırakalım.
İslam dünyası var mıdır yok mudur şeklindeki absürd tartışmalar bir yana, İslam dünyası için gerçekte belirleyici üç ülke var. Birisi, Bediüzzaman Sadi Nursi`nin, alabildiğine kendisine eziyet edeceğini bildiği halde, ‘benim görevim burada` deyip terketmediği Türkiye. Diğeri, Hasan el Benna`nın, kendilerine ihanet edeceklerini bildiği halde, arap-israil savaşında ordu saflarında yer aldığı Mısır. Ve tabi ki, kendisini sürgüne gönderdiği halde, ülkesinin kaderini değiştirmek için mücadele veren ve kazanan İmam Humeyni`nin ülkesi İran. Bu üç ülkenin dışındaki diğer İslam ülkeleri, devlet olmaktan ziyade kültürel, folklorik veya ticari ve turistik teşekküllerdir denebilir.
Bakın, liderini, politikasını zamanını ayırmadan mutlak bir tespitle İmam Humeyni(rh),ne diyor:
“Amerika dünyanın mustazaf ve mahrum halklarının bir numaralı düşmanıdır.” “Ne kadar feryadınız varsa hepsini Amerika`ye yöneltin.” “Eğer vazifenizi tam olarak yerine getirirseniz -ki bu da katil Amerika ile mücadeledir- o zaman çocuklarımızın zaferi tattıklarını göreceğiz.”
Yine dönemin ABD`si ve sonuçta aynısı olan İngiltere`nin geçmişte benzer bir durum için müdahale ihtimaline karşı Bediüzzaman Said Nursi, Hutuvat-I Sitte Risalesinde şöyle diyor: “Der (veya dedirtir): “Şimdiye kadar sizi idare edenler fenalık ettiler, karıştırdılar. Öyleyse bana razı olunuz.” Bu vesveseye karşı deriz: Ey el-hannas! Onların fenalıklarının asıl sebebi de sensin. Âlemi onlara darlaştırdın, damar-ı hayatı kestin, evlâd-ı nâmeşruunu onlara karıştırdın. Dinsizliğe sevk ederek dini rüşvet isterdin. Onlara bedel seni kabul etmek, yalnız müteneccis(pis) su ile necis olmuş(kirlenmiş) bir libası, hınzırın bevliyle yıkamak demektir.
Ve Şehid İmam Hasan El Benna da ‘İngilizleri kalbinizden çıkarınız ki , ülkenizden de çıkarabilesiniz` diyor ve bize rehberlik ediyorlar.
Kovulmuş şeytanın şerrinden Allah`a sığınırız.